1. 301.
    0
    Bir fotoğrafın bile yoktu bende. Bugün aldım, bilgisayarıma indirdim. Sevgisizlikle geçen ömrümde, bir pırıltıydın sen. Her şey aynı gittin gideli “m” her şey aynı. Hangi işi başlayıp bitirebildim ki sana olan bu yazıyı bitireyim… Yine yazım bitmeyecek. Yine yazamadığım şeyler kalacak. Onlar gelip boğazımı düğümleyecek. Durup dururken ağlayacağım. Bir küçük mutluluk arayacağım, belki tünelin sonundaki ışığı bulmaya çalışacağım. Bulamayacağımı biliyorum; adım gibi biliyorum. Dağınık saçlarım ve saçlarıma karışmış sakallarıma garip bakışlar arasında bir sigara daha yakacağım. Her içime çektiğimde aklımda olacaksın. Dışarı vermeye kıyamayacağım. Ama bu sefer ağlamayacağım. Duyuyor musun beni ağlamayacağım. Nerden duyacaksın ki. Uyumayacağım da, yarın da uyumayacağım. Allahın belası yurt köşelerinde pinekleyeceğim yine kulağımda kulaklık, elimde çay ve sigara ile. Bir müddet sonra ne oluyor biliyor musun m… Bu dumanlı düşler birbiri içine geçiyor. Hepsi birbirine karışıyor. Kızarmış gözlerime sorar bakışlarla bakanlara cevap veremiyorum. Ne oldu neyin var diyenlere cevap veremiyorum. Nasıl anlatayım ki ne olduğunu… Nereden başlayayım. Kendi varlığımı görüyorum dışarıdan, utanıyorum. insan içine çıkmak istemiyorum. Kantinde oturan sınıf arkadaşlarımın yanına gidip oturamıyorum, utanıyorum. Beni garipseyip ben oturduğum anda kalkacaklar diye korkuyorum. Ben de olsam onların yerinde ben de kalkardım. Ocakta yemeğim kaldı derdim, dersim vardı derdim kalkardım. Bi çay almaya gidiyorum derdim, kalkar giderdim, çay da almazdım. Benim gibi bi adamın yanında çay içilmez m… Tiksinir insan… Ben bile kendi yazdıklarımı okumuyorum. Ben kusurlu bir adamım m… Kusura bakma diyeceğim ama bak m bak. Ne çok kusurum var bak. Demli çaya üç şeker atıyorum. Atılır mı, atılmaz ama ben atıyorum. Her yılbaşında, her doğum günümde hazırlık yapıyorum. Kimse bilmiyor hangi gün doğduğumu. Ben biliyorum. O gün kantinde demli çayıma iki şeker atıyorum. Kimse umursamıyor. Kimse sormuyor bu değişikliği. O gün daha farklı bir şarkı listesi yapıyorum daha mutlu şeyler dinliyorum. Kimse duymuyor. Üstümü başımı değiştiriyorum, daha yeni şeyler giyiyorum, doğum günü çocuğuyum ne de olsa. Kimse bilmiyor. Sonra ders bitiyor, kantinde oturuyorum, kimse gelmiyor. Sonra yurda gidiyorum. Kitap okumaya, kafamı dağıtmaya çalışıyorum. Her doğum günümde Oğuz Atay okurum. Kimse sormuyor neden sadece belli zamanlar Oğuz Atay okuyorsun diye. Bazen kendime soruyorum, alternatif cevaplar düşünüyorum, güzel laflar hazırlıyorum. Ama bunu kimseye söyleme fırsatım olmuyor. Hapşırınca kendime çok yaşa diyorum. Sen de gör demiyorum kendime. O kadar da yüz vermiyorum bana. Sırtım kamburlaşıncaya kadar yatağımın üstünde oturup bilgisayarda yazılar yazıyorum. Biri görse utancımdan yerin dibine girerim. Utanıyorum ama yazıyorum. Sayfalarca saçmalıyorum… Yurt binasının kapısından girerken benden önce giren kişi kapıyı tuttuğunda teşekkür ediyorum, yüz vermiyorlar. Ne yaptım size, neden yüz vermiyorsunuz ne alıp veremediğiniz var benimle diyemiyorum. Bak bu yazı da ne kadar garip oldu. Ne kadar oradan buradan konuştum. Yine gece olmuş. Yarın sınavım var sabah sekizde. Uyumayacağım ama. Belki de yarın öleceğim. Belki bu kalp sıkışması en sonunda kalp krizi olarak kendini gösterecek. Hastanede ölmek isterdim oysa m. Uzun uzun konuşmak isterdim ziyaretime gelenlere. Neden bu dünyaya geldik derdim, neden yaşıyoruz derdim. Neden demli çaya üç şeker atılmaz derdim. Oğuz Atay neden öldü derdim. Neden daha çok kitap yazamadı derdim. Neden 1970 lerde aralık ayının bir pazartesi günü arkadaşının evinde kemoterapiden sonra geldiği ziyaretinde tuvalete gitmek istediğinde orada gazete okurken, tam tuvaletten çıkarken düştü ve öldü derdim. Odama gelen hemşireye yüz vermezdim. O bana yüz versin. Ben hastayım, o benimle ilgilensin. Çorba sevmem, mantı getirsin bana, sarımsaklı yoğurtlu kayseri mantısı getirsin. Tekerlekli sandalyeye oturtup beni pencerenin önüne zütürsün, pencereyi açıp bir sigara yakıp versin bana. Sigara paketinin üzerindeki sigara içerseniz ölürsünüz yazısını görüp gülümseyeyim. Sonra Salif Keita’dan Yamore adlı parçayı açtırırım hemşireye. Ama dur. Gece açtırmam o şarkıyı tam güneş doğarken olacak m tam güneş garip dikdörtgen prizma kütlelerin arasından yükselirken, tam sabahın sisi ekmek fırınlarının dumanına karışırken açtırmak isterim o şarkıyı. Ne bir dakika önce, ne bir dakika sonra… Şarkının başındaki gitar solosu sisli sisli çalarken bana hayatın hala yaşanmaya değer olduğunu fısıldayacak. Hemşire susacak, gitar konuşacak. Hemşire bana sırf demden oluşan bir çay getirecek. Bir de şekerlik isterim. Sonra çekip gidecek.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster