0
sınırlar, kurallar, i̇lkeler: dış dünyadan gelen tehlikeli uyaran ve etkenlere karşı her canlı varlığın ortak savunma düzenekleri vardır. ruhun savunma düzenekleri ruhu dağılmaktan korur. çünkü, ruhun bu dünyada çırılçıplak yaşaması mümkün değildir. bedenimizin de anadan doğma yaşaması olası değildir. en basiti iklime uygun giyinip korunuruz ve en güçlü savunma mekanizması bağışıklık sistemiyle takviye ediliriz. sosyal açıdan da sınırlar neyin ben olduğunu ve neyin ben olmadığını, benim nerede bittiğimi ve bir başkasının nerede başladığını belirtir. yani haddini bilme ve tevazu öğretir. i̇nsanların özel (mahrem- kişisel ) genel (toplumsal-evrensel) alanlarını sınırlar düzenler. dünya kurallar ve ilkeler üzerine kuruludur. ve bu somut dünyanın patronu satürn’dür. i̇nsanlar onu sevimsiz ve can sıkıcı bulur. satürn buna aldırmaz. o, insanlara mademki bu dünyadasın önce burada yaşamayı becer sonra ötesini düşün der. beş duyunu küçümsemeden önce neye yaradığını ve nasıl kullanacağını öğren ondan sonra kalk başka boyuttan söz et der. katışıksız doğrucu ve gerçekçidir.
otorite ve kısıtlanma: çabalamadan, emek sarf etmeden, zorluklara göğüs germeden ne var olabiliriz ne de özgürleşebiliriz. kısıtlanmanın amacı her canlının kendi gücünü ortaya koyarak öz güven geliştirmesi, yaşdıbının sorumluluğunu üstlenmesi, kendi kendine yeterli olmayı becermesi ve sihirli kurtarıcıya bel bağlamamasıdır. kendi gücümüzü, yetki ve sorumluğumuzu bir başkasına devrettiğimiz anda büyüyemeyiz. bu bağlamda satürn, bize kendi hayatımızın otoritesi olmayı öğretir. doğa da bunun en güzel örneği koza-kelebek öyküsüdür. koza, kelebeğe dönüşebilme sırrını ve gücünü bünyesinde barındırır. i̇yi niyetle de olsa en ufak dışsal bir müdahale ya da otorite onu sakatlar ve özgürleşmesini engeller.
karamsarlık-kötümserlik (melankolik ruh hali): hipokrat, melankoliyi “kara-safra” terimiyle açıklayarak melankolik mizacın karaciğer ve safra yollarında ki bozukluktan kaynaklandığını belirtmiş. günümüzde de kolesterol düzeyinin çok düşük olması ile depresyon arasında bir ilişki olduğu saptanmıştır. karaciğer ve safrayı jüpiter yönetir. jüpiter’in anti-tezi de satürn’dür. jüpiter’in aşırılığı “yükseklik kompleksi” satürn’ün aşırılığı da “aşağılık kompleksi”olarak bilinir. jüpiter, satürn’ün sert ve haşin yanını yumuşatırken, satürn de jüpiter’in abartı ve aşırılıklarını törpüler. fakat satürn’ün asıl panzehiri venüs’tür ve satürn en çok terazi’yi tercih eder çünkü onda yücelir.
sorumluluk/suçluluk duygusu, kendini cezalandırma: oğlak tüm burçlar içerisinde sorumluluk duygusu en yüksek olanı ve aynı zamanda suçluluk duygusu en ağır basanıdır. satürn ebeveyn egosuyla ilişkilidir. oğlak burcu, çocukluğunda ailesinden aldığı olumsuz mesajları içselleştirerek büyüdüğünden yetişkinlikte de çoğunlukla öğrenilmiş acizlik (learned helplesness) sendromuna tutulur. “ben beceriksizim-ben yapamam-yeterli değilim” ya da “her şeyin sorumlusu benim, tüm bu olanlar benim yüzümden” gibi gücenmişliğe ve küskünlüğe kapılır. en derinde i̇yi ve güzel olan hiç bir şeyi hak etmediğini düşünerek kendini cezalandırır. bazen işi çığırından çıkarıp her türlü zevk ve hazzı kendine yasaklayarak bir püriten, keşiş ya da rahibe gibi ömür sürebilir.(yükselen, ay, venüs oğlak’ta veya satürn’ün bu planetlerle sert açıları)
reddedilmişlik ve güven ekgibliği: oğlak’ın köklü güvensizliği çocukluğuna, hatta daha da öncesine dayanır. jeanne avery, oğlak yükselen veya satürn 1.evde yer aldığı durumlarda dünyaya giriş konusunda duyulan korku ve endişe ile ilgili olarak şunları söylüyor; “kişi sanki onu bekleyen koşulları görmüştür ve onlarla yüzleşmeyi ertelemeye çalışmaktadır. doğuma karşı koyma isteği o kadar güçlüdür ki temelde istenmediği duygusuyla ilişkilidir.” reddedilmişlik duygusu hayatı boyunca peşini bırakmayabilir. kimseye güvenmez ve dünyada yapayalnız olduğunu hisseder. hatta annesini bile dünyaya gelmek için bir araç olarak kullandığını bilir ama itiraf edemez. (yük., ay oğlak’ta veya ay-satürn sert açıları-yük.-satürn kavuş
Tümünü Göster