1. 26.
    +1
    nasıl ki bir ordu fırkalara, fırkalar alaylara, alaylar taburlara, bölüklere, tâ takımlara kadar tefrik edilir. tâ ki, her neferin muhtelif ve müteaddit münasebâtı ve o münasebâta göre vazifeleri tanınsın, bilinsin'tâ, o ordunun efradları, düstur-u teâvün altında hakikî bir vazife-i umumiye görsün ve hayat-ı içtimâiyeleri a'dânın hücumundan masun kalsın. yoksa, tefrik ve inkısam, bir bölük bir bölüğe karşı rekabet etsin, bir tabur bir tabura karşı muhasamet etsin, bir fırka bir fırkanın aksine hareket etsin değildir.

    aynen öyle de, heyet-i içtimaiye-i i̇slâmiye büyük bir ordudur; kabâil ve tavâife inkısam edilmiş. fakat bin bir bir birler adedince cihet-i vahdetleri var: hâlıkları bir, rezzakları bir, peygamberleri bir, kıbleleri bir, kitapları bir, vatanları bir,bir, bir, bir, binler kadar bir, bir&

    i̇şte bu kadar bir birler uhuvveti, muhabbeti ve vahdeti iktiza ediyorlar. demek, kabâil ve tavâife inkısam, şu âyetin ilân ettiği gibi, teârüf içindir, teâvün içindir; tenâkür için değil, tehâsum için değildi
    ···
   tümünü göster