+3
lan mallar aydınlanmak mı istiyonuz ufkunuz gelişsin mi istiyonuz. doğru adrestesiniz okuyun anası gibişmişler.
dün televizyonda denk geldim yeteneksizsiniz türkiye diye bi yarışma. 5 dakika baktım, kusacaktım.. aslında yarışma adıyla geçiyor ama bence şov, insanların umudunu sömürme ve bunu paraya çevirme programı. eleman şarkı söylüyor ama pek beceremiyor. elleri ayakları titriyor yapmaya çabalıyor, çabaladıkça daha da kötüye gidiyor. ama dışarıdan bakıldığında gittikçe komikleşiyor. işte burada yapamayıp gönderilmesi lazım ama!! göndermiyorlar adamla dalga geçiyorlar zaten komik bi durumda, küçük düşmüş ama daha da kötü duruma gelmesi için çabalıyorlar pek yüksek jüri( bir adet topçu, bi adet yapımcı, hülya avşarın ne iş yaptığını bilmiyorum) üyeleri. izleyicilerde kahkahalarla gülüyor. neye gülüyorlar? bir insanın küçük düşmesine, bir insanın hayallerinin suya düşmesine, onlar güldükçe yapımcının para kazanmasına, televizyonun para kazanmasına kahkahalarla gülüyor. onlar güldükçe insan gururu ölüyor. izleyici yarışmanın sonucunu hiç merak etmiyor, izleyici için önemli olan eğlenmek gülmek, acun'un vereceği cevap. aslında bizlerin buna bakmasının sebebi oradaki olanların küçük düşmesi. bu durum bizi rahatlatıyor. onlar rezil oldukça bizim kendimize olan güvenimiz artıyor. 'biz onlar gibi küçük düşmeyiz asla' kafası.. işte burada çaresizliğin ve yoksulluğun insanları nelere muhtaç ettiğini ve bu işten para kazananların daha çok para için türlü oyunlarla bu insanları nasıl sömürdüğünü ve kullandığını görüyoruz. eleman oraya çıkıyor. çıkmadan önce ünlü olma hayali çok para hayali var.. sadece kendisinin değil.. ailesinin, akrabalarının, tanıdıklarının, herkesin. nasıl heyecanlanmıştır kim bilir. ve artık orada o adam sahnede, belki şöhrete bir adım kaldı diye düşünüyor.. ama çokça dalga geçildikten sonra ve iyice rezil edilip kahkahalarla gülündükten sonra, o adamın içinde ne bir umut, ne de en küçük bir hayal kırıntısı kalıyor... hepsi tükenip gidiyor. yeni bir umutla, hamleyle girdiği yarıştan çıktığında en baştaki gerçekliğe dönüyor: hiçbir şeydir o ve hiç kimsedir. atlı karıncadan, dönme dolaptan inme zamanıdır artık. bir daha piste, arenaya, sahaya, hipodroma; yarışa çıkamayacak atların yazgısı beklemektedir onları da: atları da vururlar!
başlığın adı atları da vururlar. bu roman 1930'lı yıllarda amerikan bi yazar tarafından yazılmış. büyük buhran sonrası fakir düşen halkın paraya ulaşmak için, dans yarışmasına katılması ve orada dönen sayısız çirkinlikleri anlatıyor ve yarışma süresince çürümeden bahsediyor. ortalama 40 gün süren bi yarış, hileler, ölümler filan. yapımcının yarışmacıları nasıl sömürdüğünü, izlenirliliğini artırmak için yaptığı çirkeflikleri ve aslında yarışmanın kimsenin umrunda olmadığını belirtmesi seyircileri sizin sefaletinizi görmeye geliyor diye açık açık söylemesi.. daha genel anlamıyla filmdeki konusu (filmi de var), ekonomik kriz döneminde amerikada gecer. kapitalizmin vahşi pencesindeki insanlarin hayatta kalmak uğruna ne derece çaresiz kalabileceklerini gösteren bir filmdir. filmde bir yarışmaya katılan insanlar, yorulup da elenene kadar dansetmektedirler. bu insanlik dişi yarişmada, seyircilerin müthiş keyif almalari, eski yunan'da gladyatörlerin birbirini öldürmelerini veya ortaçağ avrupasında yakılan, idam edilen insanlari halkin zevkle izlemesini hatirlatir bize.
bu aslında bize pek de yabancı değil.. geçmişe baktığımızda günlerce bir arabaya dokunanlar, bir eve kapananlar ve evlenenler, popstar olmaya çalışanlar ve son olarak dans edenler.. aslında hepsi aynı.. yarışma aşklarıyla gündeme gelenler, katil oldukları için birinci seçilenler, kavgalar bizim yarşımalarımızda da sıklıkla görülen oyunlar.. sırf para ve ünlü olmak uğruna sağlıgından olanlar, çocuğunu kaybedenler hatta ölenler şimdi de var.. kitap okumayı sevmeyenler filmini izlesin. yani bence izleyin.. insanın vicdani çürümesini ve ruhsuzlaşmasını görün.