0
Soru sahibi: Newton ve Kepler gibi bilim adamlarının başarılarını göz önünde tutarak bilimin, günün birinde, Tanrı’nın varlığını gösterim aşamasına ulaşması olası mıdır?
Carl Sagan: Cevap, Tanrı’dan neyi kastettiğimize iyiden iyiye bağlıdır. Tanrı sözcüğü, kendine özel geniş yelpazeli fikirleri kapsayacak şekilde kullanılmaktadır, kişiler arasında karşılıklı olarak. Aralarındaki farklar, kanaatimce, insanların kendi tanrılarından söz ediyor olmaktan ötürü karşı tarafın rencide olmaması için, kasten bulanıklaştırılıyor.
Fakat, size Tanrı tanımlamasının iki kutbu hakkında bir fikir vereyim. Bu görüşlerden biri, diyelim Spinoza ya da Einstein’ınki; bunlar için Tanrı, fizik kanunlarının tümünün toplamıdır. Şöyle bir durum var ki fizik kanunlarının varlığını inkar etmek saflık olur. Şayet Tanrı’dan kastettiğimiz buysa, o takdirde, muhakkak Tanrı vardır. Bütün yapacağımız, elmaların yere düşmelerini izlemektir.
Gelin, şimdi karşı kutbun fikrini ele alalım: kocaman yapılı, uzun beyaz sakallı, gökyüzünde bir tahtta oturan ve her bir serçenin düşüşünü hesaplayan bir Tanrı kavramı. Şimdi, bu çeşit Tanrı için kanıt olmadığı fikrindeyim.
Carl Sagan: Soruyu yönelten acaba teleskopun yanlış ucundan bakmış olmayayım diye soruyor; şöyle ki dinin asıl bölgesi insan kalbi ve zihni ve etik sorunlar değil mi? Evren değildir, diyor.
Doğrusu ya, seninle mutabık olmamın bundan fazlası mümkün değil ama birçok din astronomiyi kendi alanları saymışlar ve astronomi konusunda kendilerinden emin nice beyanlarda bulunmuşlardır. Kanıtın red ve inkarını mümkün kılmayan dinler dizayn edebilirsiniz. Yapacakları şey, tashih edilemeyecek ya da tahrif edilemeyecek beyanlarda bulunmaktır. Ve, bu açıdan, kendilerine çok net tavır seçmiş olan bâzı dinler var. Bunun anlamı, dünyanın yaşı hakkında herhangi bir beyanda bulunamayacağınızdır; evrim hakkında herhangi bir beyanda bulunamayacağınızdır; Yerküre’nin şekli hakkında herhangi bir beyanda (incil Yerküre’nin dümdüz olduğunu açıkça söylüyor, örneğin) bulunamayacağındır, vb.
Carl Sagan: Soru yönelten kişi şöyle diyor: Dinlerin temel bir hedefi kişisel bir Tanrı fikrî değil midir, bireyler için bir amaç fikrî ve toptan insan türü için bir amaç fikrî değil midir ve birçok dinlerin başarısının nedenlerinden biri duyguları harekete geçirmek (soru sahibinin birkaç cümlesini özetliyorum) değil midir. Soru sahibi, devamla, evren astronomisinde, kendisinin, bir amaç için fazla belirti bulmadığını söylüyor.
Seninle çok mutabık olma eğilimim var ama derim ki amaç, insana, dışarıdan dayatılamaz, empoze edilemez; içten gelen bir şeydir amaç. Amacımızı biz yaratırız. Ve amaç dıştan empoze edilmelidir ya da binlerce yıl önce yazılmış bir kitapta aranmalıdır dediğimiz zaman biz insanlar bir çeşit görev harabesi altında kalmış oluruz. Binlerce yıl önce yaşadığımızdan çok değişik bir dünyada yaşıyoruz. Amacımızı garanti altına almak için birçok yükümlülüklerimiz vardır ve bunlardan biri hayatta kalmaktır. Ve bunu sağlamak için kendi başımıza çabalamalıyız.
Soru sahibi: Gerçeği nasıl fark edersiniz, üstümüzde dolandığı sırada?
Carl Sagan: Yalın bir soru: Gerçeği neresinden tanırız? Doğrusu ya, zordur. Fakat yalın birkaç kural var. Gerçek, mantık yolundan şaşmaz olmalı. Kendisiyle çelişkiye düşmemeli; yâni bâzı mantıksal kriterler var. Bildiğimiz başka ne varsa onlara ters düşmemeli. Bu, mucizelerin zor ayakta durduğu bir tek yoldur. Epey çok şeyler biliyoruz-evet, doğrusu ya, evrenin küçücük bir parçasıdır bildiğimiz, acınacak kadar küçük bir parçası. Ama, buna rağmen, bâzı şeyleri tamamen güvenilir olarak biliyoruz. Böylece, nerede gerçeği bilmek istiyorsak emin olmalıyız ki bildiğimiz başka ne varsa gerçek onunla bağdaşmaz olmasın. Aynı zamanda ileri sürdüğümüz belirli bir fikre inanmaya ne derece muhtaç olduğumuzu da göz önünde bulundurmalıyız. Ona inanmaya ihtiyacımız ne kadar büyükse o kadar kuşkucu davranmalıyız. insanın kendi kendini cesurca disipline etmesini gerektiriyor.
Soru sahibi: Dinciler hayalet ve mucizeler sunuyorlar. Fizikçiler denklemler sunuyorlar. Bunlar arasındaki temel fark nedir?
Carl Sagan: Neyin ne olduğunu nasıl söyleyebiliriz? Yapabileceğimiz bir şey, onun tekrarlanabilir, tahkik edilebilir olması üzerinden açıklama yapmaktır.
Örneğin, şöyle ki, Newton’dan sonraki fizikçiler, düşmeye bırakılan bir cismin t süresinde katettiği mesâfe, hep istikrarlı olarak t süresinin karesine eşittir derlerse ve sen böyle olduğundan şüphe edersen deneyi yapabilirsin ve göreceksin ki düşmesi için geçen süre iki misliyse, cisim, dört misli mesâfe kat eder vb. hızın süreye orantılı olarak arttığını da ifâde ederler. Bunu da kontrol edebilirsin. Bir köprüden bir taşı serbest düşüşe bırakabilirsin ve bu alandaki iddiaları kontrol edebilirsin. Ve, bir süre sonra, hiç olmazsa, bu sorunla ilgili olarak, fizikçilerin ne dediklerinin farkında oldukları kanaatine varırsın. işin tuhafı Budist fizikçiler de aynı düzen istikrarıyla karşılaşırlar. Ve Hindu fizikçiler, Tanrı’ya inanmayan ateist fizikçiler ve Hıristiyan fizikçiler hep
aynı düzenli istikrarla karşı karşıya kalırlar. Hepsi de doğanın kanununun hep aynı olduğunu görürler.
Bu demek değildir ki her fizikçinin her öne sürdüğü fikir böyle bir düzen istikrarı derecesine sahiptir. Fizikçiler de herkes gibi yanlışlar yapar. Fakat fizikçilerin sâhip olduğu avantaj aralarında bir kuşku geleneğinin yerleşmiş olmasıdır ve bu gelenek öne sürdükleri fikirleri birbirlerinin kontrol etmesinde de söz konusudur. Oysa dinde profesyonel sınıftan birinin dediğine, karşı çıkma durumundan hoşlanmama uygulaması var. Fizik alanında bu böyle değildir. Bir fizikçi başka bir fizikçinin öne sürdüğü fikrin doğru olmadığını öne sürmekten, yeni bir fizik ilkesi kanıtlar gibi, memnuniyet duyar. Ve Newton’un ünlü sözünü biliyorsunuz, “Eğer çok ilerisini görebildimse, bu devlerin omuzları üstünden bakabilmem sayesinde olmuştur,” diyor. Bundan kastettiği, bilimde sürekli ilerleme olduğunu söylemektir.
Soru sahibi: Gerçekte O orada. Tanrı sevgidir.
Carl Sagan: peki, eğer Tanrı tanımı gerekten başka bir şey değildir ya da sevgiden başka bir şey değildir dersek gerçeğin mevcudiyeti ya da sevginin mevcudiyetiyle bir kavgam yok. Nitekim, her ikisinin de taraftarıyım. Bununla beraber, Tanrı’nın o şekilde tanımlanmasının, dünyanın yaratılışıyla ya da insanlık tarihindeki herhangi bir olayla bağlantısı olduğu anlaşılmamalıdır. Tanrı’nın bu şekilde tanımlanışının, mutlak güç ya da mutlak bilgi ya da benzeri biçimde Tanrı’nın anlaşılmasıyla bir ilgisi yok. Eğer Tanrı sevgidir derseniz, sevgi muhakkak ki vardır dünyada. Fakat dünyada var olan yalnız sevgi değil, tek şey değil sevgi. Sevginin diğer her şeye egemen olduğu fikrinin doğru olmasını derinden umut ediyorum, fakat çağımızın politika ilişkilerine ait gazetelere sâdece şöyle bir göz gezdirmek bile sevginin tırmanışta olduğu görüşüne karşı durumların mevcudiyeti pekala sunulabilir. Ve Tanrı sevgidir demenin, beni affedin, ama bir yararı olduğunu görmüyorum, çünkü Tanrı’nın tüm diğer tanımlamaları var ki bunlar tamamen farklı anlamlara geliyor. Tanrı’ya ait tüm tanımlamaları karıştırırsak o zaman da ne hakkında konuştuğumuzdan karmakarışık şeyler çıkar. O takdirde de hata yapmak için büyük fırsat çıkmış olur. Bu durum karşısında benim teklifim “gerçek” diyelim gerçek olana ve “sevgi” diyelim sevgi olana ve bu ikisinden hiçbirine Tanrı demeyelim; Tanrı, müthiş sayıda başka anlamlara sâhip olduğu halde tam olarak o iki anlama gelmiyor.
Tümünü Göster