1. 1.
    0
    ok başlıyorum.

    bundan yanılmıyorsam bir 4-5 sene önceydi, 20-21 yaşında falandım. bayram ziyareti sebebiyle annemlerin köyüne gittik. üniversiteye de yeni başlamışım, tabi ortamda bir sürü yeni insanla tanışmışım, aralarında kültürlü tipler falan da var. öyle olunca taşrada büyümüş olsam da benim gözüm açıldı, zaten çok okuyan bir gençtim, meylim vardı kendimi geliştirmeye, bu elemanlarla falan da muhabbeti kurunca hepten samimi olduk bir süre sonra geyik muhabbetinden bıkıp dolu sohbet arar oldum. köye de gitmeyi hiç mi hiç istemedim ama şu an rahmetli olan anneannemin koroner kalp yetmezliği ve astımı vardı, annem "belki de son yıllarını yaşıyor, belki de son görüşün olacak." diyince duygulandım ve gitmeye karar verdim.

    velhasılı, köye vardık. köy eskişehir'in doğusunda bir köy çok detaya girmek istemiyorum. yöreyi bilenler iyi bilirler oraların coğrafyasını. kurak bölgelerdir. çok ağaçlık ormanlık değildir, ne tarafa dönseniz kel tepeler, yer yer de alçak dağlar var. hepsi birbirinin aynı. kazakistan kurağı bozkırvari bir ortam. yapacak hiçbirşey yok. normalde sıkıldığımda (mesela kendi memleketimde) orman yürüyüşlerine falan çıkarım, böğürtlen falan toplarım, bazen de biraz alkol, yiyecek bişeyler + kitap falan alırım yanıma yabanlıkta geçiririm vaktimin bi kısmını. ama orası öyle bi yer de değil, dağa çıkayım desen her yer kel, köyden sap gibi görünüyorsun baktıklarında. pek yalnız kalıp da etraftaki güzelliğe dalamıyorsun çünkü çok çok ufak biriki alanın dışında ağaçlık yok.
    ···
   tümünü göster