+2
Hz. Musa ve genç yardımcısının “iki denizin birleştiği yere” yaptıkları yolculuk
Hani Musa genç yardımcısına demişti: "iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim." (Kehf Suresi, 60)
Bu ayette kullanılan "genç" kelimesi ile, bir iş yapılırken genç insanların da yardımını almanın ve onlarla birlikte hareket etmenin önemine işaret ediliyor olabilir.
Gençlerin yaşlarının getirdiği enerjilerini, dinamizmlerini, güçlerini, şevk ve heyecanlarını Allah rızası için hayır işlerinde kullanmalarını teşvik etmek gereklidir. Nitekim ayetlerde de bu konuya dikkat çekilmekte, Hz. Musa'ya kavminden sadece bir bölüm gencin iman ettiğinden bahsedilmektedir:
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı. (Yunus Suresi, 83)
Kehf Suresi'nin 60. ayetinde dikkat çekilen bir diğer konu ise Hz. Musa'nın üzerinde durduğu buluşma yeridir. Hz. Musa çıktığı yolculukta bir kişiyle buluşmayı hedeflemektedir ve kendisine bu buluşma yerinin "iki denizin birleştiği bir bölge" olarak bildirildiği anlaşılmaktadır. Hz. Musa'nın bahsettiği yer de dünya üzerinde bu tarife uyan bölgelerden herhangi birinde bulunabilir.
Balık, buluşma yerinin tam olarak belirlenmesinde bir işaret olmuştur
Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu. (Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: "Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk." (Genç-yardımcısı) Dedi ki: "Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu." (Musa) Dedi ki: "Bizim de aradığımız buydu." Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler. (Kehf Suresi, 61-64)
Ayetlerden Hz. Musa ve genç yardımcısının yanlarında yemek üzere bir balık getirdikleri anlaşılmaktadır. Ancak henüz yeme vakitleri gelmeden evvel, Allah bu balığı ikisine birden unutturmuş, balık da onların unuttukları bu anda akıntıya doğru gidip, yanlarından uzaklaşmıştır.
Ancak bu unutmanın pek çok hikmetleri vardır. Allah bir hayır ve hikmet üzerine ikisine birden yiyeceklerini unutturmuştur. Hz. Musa'nın iki denizin birleştiği yere gelmesinin nedeni, Kehf Suresi'nin devamında hakkında bilgiler verilen önemli ve kutlu bir şahısla görüşmektir. Kaderde belirlenmiş bu yere ulaşmak için Hz. Musa ve genç yardımcısı uzun zaman geçirmişlerdir. Ancak bu buluşmanın tam yerine ulaşabilmek için daha fazla detaya ihtiyaçları vardır. Çünkü iki denizin birleştiği yer olarak ifade edilen mekan geniş bir alanı ifade etmektedir. Böyle geniş bir alanın hangi noktasında buluşacaklarını bilmeden, aradıkları kişiyi bulmaları çok zor olabilir.
işte bu aşamada balığın kaçışının bir hikmeti ortaya çıkmaktadır. Bu kaçış açık bir işarettir. Çünkü balık, aradığı (Hz. Hızır olduğu tahmin edilen) kutlu şahıs ile Hz. Musa'nın buluşacakları yerin detayının tespitinde bir görev üstlenmiştir. Musa Peygamber ve yardımcısının unutması sonucu balığın kaçtığı yer, onların buluşma noktasını belirlemektedir. Allah bu buluşmanın nokta tayinini, balığın kaçışını vesile kılarak gerçekleştirmektedir.
Hz. Musa’nın üstün merhamet ve ilim sahibi Hz. Hızır ile buluşması
Derken, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular. (Kehf Suresi, 65)
Allah kullarına karşı sonsuz merhamet sahibidir, Rahman ve Rahim'dir. Hz. Musa'nın buluşmak üzere yola çıktığı Hz. Hızır ise Allah'ın kendisine rahmet verdiği bir kişidir. Yani Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatı Hz. Hızır üzerinde tecelli etmektedir. Allah, Hz. Hızır'a Kendi katından üstün bir ilim vermiş ve onu üstün bir kul kılmıştır.
Hz. Musa tabi olmak için Hz. Hızır’dan izin istemiştir
Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" (Kehf Suresi, 66)
Ayetlerde geçen ifadelerden, Hz. Musa'nın buluşacağı bu kutlu kişi hakkında daha önceden vahiy ile detaylı bilgi aldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu durumu ortaya koyan pek çok delil vardır. Örneğin Hz. Musa buluşacağı yere, bulunduğu yere göre oldukça uzak olmasına rağmen gitmek için bir çaba sarf etmiştir. Çünkü orada buluşacağı kişinin kendisine çok fazla fayda vereceğine emindir. Bunun herhangi bir buluşma olmadığını, çok özel bir buluşma olduğunu bilmektedir. O nedenle her türlü zorluğu göze almakta, uzun bir yol katetmektedir.
Ayrıca buluşur buluşmaz karşısındaki kişiyi hemen tanımış, onun üstün ahlakını ve ilmini fark etmiş ve kendisine tabi olmayı talep etmiştir. Bu da karşısındaki kişinin ilim öğretilen, kutlu bir kişi olduğunun kendisine önceden bildirmiş olabileceğini göstermektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Hz. Hızır’ın Hz. Musa’ya verdiği cevap
Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin." (Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" (Kehf Suresi, 67-68)
Ayetlerde dikkat çekildiğine göre Hz. Hızır da Hz. Musa hakkında detaylı bilgiye sahiptir. Üstelik konuşmalarından Hz. Hızır'ın geleceğe dair bazı bilgilere de Allah'ın bildirmesiyle sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Hz. Hızır, Hz. Musa'nın talebini dinledikten sonra ona hemen kendisiyle birlikte olmaya sabır gösteremeyeceğini söylemiştir. Daha hiçbir olay olmadan, Hz. Musa'nın nasıl bir tavır göstereceğini bilmeden ve görmeden Hz. Hızır'ın böyle bir açıklamada bulunması çok dikkat çekicidir. Bunun nedeni ise Allah’ın dilemesiyle Hz. Hızır'ın geleceği bilmesidir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Hz. Musa inşallah diyerek söz vermiştir
(Musa:) "inşaallah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi. (Kehf Suresi, 69)
Ayette görüldüğü üzere, Hz. Musa, Hz. Hızır'ın söylediği sözler karşısında hemen Müslümanca bir tavır göstermekte ve "inşallah" -yani "eğer Allah dilerse"- diye cevap vermektedir. Bu kelime müminlerin Allah'a olan teslimiyetlerinin, kaderin her an işlediğini bildiklerinin, Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremeyeceklerinin farkında olduklarının bir ifadesidir.
Hz. Hızır Hz. Musa’dan açıklayıncaya kadar kendisine soru sormamasını istemiştir
Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar." (Kehf Suresi, 70)
Hz. Musa ve Hz. Hızır kıssası ile peygambere ve elçilere uymanın önemine bir kez daha dikkat çekilmektedir. Bu tabiyet esnasında müminlerin titiz bir saygı göstermeye ehemmiyet vermeleri gerekmektedir.
Eğer yapılan bir hareketin ya da söylenen bir sözün hikmetleri görülmüyorsa, o zaman Müslümana düşen şey; tabi olduğu elçinin veya mürşidin, hikmetlerini açıklamasını saygıyla beklemektir. Bu bakış açısına sahip bir Müslüman, yapılanın aslında son derece isabetli ve doğru olduğunu hemen fark edecek ve ilk baştaki tavrının hatalı olduğunu kolaylıkla anlayacaktır. Nitekim ayetlerde de tabi olunan kişinin gerekli gördüğü zaman yaptığı işlerin, aldığı kararların ve söylediği sözlerin hikmetini öğütle açıklayacağı bildirilmektedir. Örneğin Hz. Hızır Kehf Suresi'nin bu ayetinde "ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar" diyerek, Hz. Musa'ya karşılaştığı olayların hikmetini açıklayacağını hissettirmiştir.
Hz. Hızır bindikleri gemiyi delmiştir
Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: "içindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın." (Kehf Suresi, 71)
Kehf Suresi'nin bu ayetinden Hz. Musa'nın Hz. Hızır ile olan yolculuğu sırasında yanına genç arkadaşını almadığı anlaşılmaktadır. Bu seçimin pek çok hikmeti olabilir. Ancak bunlardan biri, ikili eğitimin önemine işaret etmesidir.
Ayette bildirilen olay, Hz. Hızır'ın ilk karşılaştıklarında ona söylediği sabır gösteremeyeceği olaylardan birinin kaderinde gerçekleştiği andır. Hz. Hızır'a geleceğe dair verilen bilginin bir kısmı böylece gerçekleşmiştir. Hz. Musa ise kaderinde yazılı olduğu için bu soruyu sormuştur. Burada bir peygamber zellesi oluşmuştur.
Zelle, peygamberlerin yanılmaları, unutmaları veya yanlışlık eseri yaptıkları davranışlarına verilen isimdir. Bu zellelerin her biri çok büyük hayırlarla ve hikmetlerle, elçilerin kaderlerinde yaratılmaktadır. Kaderde her bir zellenin oluşacağı an ve yer bilinmektedir ve bellidir. Allah bu ayetlerle bizlere bu tip zellelerin oluşabileceğini bildirmektedir.