1. 26.
    0
    Vazgeçiş ( part 3 )

    gün batmaya yakın. doğmakla doğmamak arasında yazı tura atan güneş şimdi batmamak için dağlarla cebelleşiyor. hafif bir yaz akşamı esintisi kurutuyor gözlerimdeki nemi. arka fonda annelerin akşam yemeği için çocuklarına seslenişi çalıyor. yürüyorum, yürüyorum lakin bedenimi kaplayan tasfiri imkansız burukluk yüzünden sürünüyormuşum hissine kapılıyorum. buluşucağımız yere geliyorum, oturuyorum banka. o’nu beklerken ki yalnızlığımı gidermek için bir dost çıkarıyorum cebimden. parka ilişiyor gözüm, salıncaklara. bom boş heryer. dünyada en çok huzur buldukları yerde herkes. çocuklar annelerinin yanında, adamlar karılarının. bense dünyada en çok sevdiğim ikinci insanın ölüm fermanını sözlerimle imzalamak için bankta oturuyorum. gözlerim kapanıyor arkadan bir çift elle. en az sigara dumanı kadar aşina olduğum o ikinci kokuyu alıyorum. evrendeki tüm kötü şeyleri bastıran, yalnızlığımı çıplak ellerle boğazlayan o kokuyu. saçları dokunuyor yanaklarıma, “bil bakalım ben kimim?” diyor. sen benim makdülümsün diyorum içimden, sen benim toplu katliamlarımın ilk kurbanısın. hoş geldin sevgilim diyorum kandıra f tipinin boyasız duvarlarına benzeyen ifadesiz bir suratla, gel otur. anlatıcaklarım var. içini bir korku kaplıyor, 4 yılın verdiği alışmışlıkla hissedebiliyorum bunu.

    - kötü bir şey mi oldu sevgilim?
    - ayrılıyoruz.

    “bardağı uzatırmısın?” der gibi söylemiştim o gerçeği, kalp atışlarım aynı seyrinde devam ederken. onun kalp atışlarını duyabiliyordum ama. düzensizleşmişti. biliyordu çünkü bu konularda şaka yapmadığımı. yine de içindeki kargaşayı sözlerine yansıtmadan cevap verdi.

    -anlamadım, nasıl yani?
    -bizimkiler izmit’e taşınmaya karar vermişler. babamın işi yüzünden.

    hiçbir şey demedi. ya da söylemek istedi ama kalbini bi et yığınına çeviren o duygu şoku konuşmasına izin vermedi. uzun bi süre göz göze sürdürülen sessizliği, elimdeki sigaranın bitmesine yakın parmaklarımı yakmasıyla bozdum.

    -inan bana çok düşündüm, ne yapabilirim diye. görünen o ki aramızdaki mesafe 1 ay sonra bir iki mahale değil tam 271 kilometre olucak. ama sana olan duygularım. onlar için aynı şey geçerli değil.
    -senin suçun değil. belliydi böyle olucağı zaten. hem her gün beni göre göre sıkılıyordun zaten. git de biraz özle. sınav da yaklaştı, bakarsın aynı üniversiteyi kazanıp aynı şehre yerleşiriz. düşünsene aynı evde kalırız falan. tam hayal ettiğim gibi.

    çocuksu bir duyarlılıkla karşılıyor yine, her zaman olduğu gibi. hep olaylara iyi tarafından bakmayı seçmişti zaten. üzülmenin fayda getirmediğini söyler dururdu, haklıydı da. ben dostlarımı boğdukça, duvarları yumrukladıkça değişen tek şey ayrılığa bi kaç saniye daha yaklaştığımdı.
    elini tutuyorum. bu sefer ben polyanna maskesi altında konuşuyorum.

    -hem daha 1 ayımız var, ve ben bunun her dakikasını seninle geçirmek istiyorum. gittiğimde, tekrar buluşucağımız güne dek yeticek kadar sen zütürmek istiyorum yanımda.

    kollarını boynuma doluyor. nefesini yüzümde hissediyorum. büyük bir ustalıkla çizilmiş o yüz hatlarını, yanaklarını, gözlerini, dudaklarını izliyorum. bi öpücük konduruyor dudağımın kenarına, ağlamaya başlıyor. en güvendiğim zırhımı deliyor iki damla gözyaşıyla. ağlama diyemiyorum çünkü bende ağlıyorum.

    başını omzuma yaslamış, hıçkırıklar içinde birşeyler söylemeye çalışıyor. “ne yaparım ben sen gidince, kime sarılırım böylesine tutkuyla, kimi delirtirim boş boğazlılığımla, kiminle el ele yürür, kime anlatırım hiç kimseye söyleyemediklerimi.” sus diyorum içimden, daha fazla ızdırapla süsleme şu gibtiğim ayrılığını. diyemiyorum. şiir gibi geliyor sesi kulağıma, o konuştukça ben yok oluyorum, ben sustukça o çıldırıyor. göğsümü yumrukluyor. “cevap versene allahın belası cevap versene!” diyor. hiçbir şey söyliyemiyorum. düpedüz hiçbir şey. sıkıca sarılıyorum, bastırıyorum kafasını göğsüme. sakinleşiyor biraz. ama biliyorum bunlar söyleyemediklerinin yanında hiçbir şey. ikimizinde gözyaşları kuruma noktasına geldiğinde sakinleşiyoruz. yine sigaraya gidiyor elim. o da istiyor bu sefer. doğduğundan bu yana tek bir kötü alışkanlığı olmayan o kız, içindeki herşeyi öldürmek istercesine çekiyor dumanı içine. kendimden utanıyorum. “kim bilir kaçıncı kişi senin yüzünden sigaraya başlayan” diyorum içimden. sokak lambasının altında birbirine karışıyor dumanlarımız. yok olup gidiyorlar sonra. bizim de yok olacağımız gibi..
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster