1. 76.
    0
    biz hep sotede içtik

    yine herşeyi eleştiriyor, yine düşürüyor, yine konudan konuya geçip, sotelerde şarkıları söylüyor, şarkıları tezahürata çevirip, sakaryaspor`umuz için besteliyorduk. çoğumuz ne olduğunu, ne zaman geleceğini bilmediğimiz buhranlar geçiriyorduk. sağlıklı birer birey olarak duruyorduk, fakat yaralıydık.

    bir şehrin göbeğinde, sakaryanin merkezinde cark caddesi patantliydik hepimiz yikik bir kentin gobeginde sokaginda hic bar olmamasina ragmen barlar sokagi diye bilinen ambarli sokakta, depremden sonra ahşap bir kahve olarak hizmetimize sunulan yakamoz kahvehanesi`nin arkasında hiç bitmedi depremler. biz de artık sokak çocuğuyduk ve alkol başka içiliyordu sotelerde.

    hergün yürüdüğümüz sokakları depremden sonra bulamıyor, bizi neyin beklediğini bilmez bir halde şehrin nöbetini tutuyorduk. bazı akşamlar neşemizden söylemediğimiz şarkı kalmaz, bazen efkar bile lanet okurdu sessizliğimize. atkıları gözümüze kadar çeker, şişelerimizle hayallere dalar, sevgimizi çalan tabiata küserdik. ustası olmuştuk birbirimizin, gözlerimizden ruh halmizi anlar ve hiç konuşmadan sotedeki yerimizi alırdık. bir şehrin göbeğinde, sokak ortasında, anılarımızla kalmıştık. bazı akşamlar o kadar çok oluyorduk ki; üçerli beşerli gruplar halinde paylaşıyorduk sote yerlerimizi. şarkılarımızı bile ağır makamlarda söylüyorduk zamanı kazanmak için, lakin yarın bizi hiçbir şey beklemiyordu. gitmiyorduk, kaçmıyorduk doğayla inatlaşıyorduk. artçı depremler tribün arkadaşımız olmuştu, yeşil-siyah çekiyorduk.

    çevre illerden yardıma gelen insanlar için, insanlık için içiyorduk bir akşam; bir akşam ise sigaraları iki katı fazlasıyla satan büfeciyi öldürmediğimiz için. hiçbir şey geri gelmiyordu, orada şu vardı, o binanın altında şu dükkan vardı. a o adam mı? öldü. onlar antalya`ya göçtüler, gittiler ve hepimize yavaş yavaş geldiler. mahallenin en eski müstakil evleri sağlam kalmıştı. onlar da bu değişimde bizi yalnız bırakmadılar, sotemize ve gönlümüze mezeler gönderdiler. karanlığa alışmıştı gözlerimiz ama; çok bedava kapak kaybettik zifiri karanlıklarda. çok özlüyorduk şehrimizin, mahllemizin sokaklarını, dayanılmaz oluyordu acısı.

    sakaryasporumuz ligden cekilmisti nefes almak daha bir zorlasmisti bizim icin bikmadan deprem bikmadan eskiler bikmadan sarkilar ve sokakta sotede gecen deprem gunlerimiz mac hastaligi bizi genc takimimizin pesine surukledi ve orada kesfettik tuncayımızı. depreme inat koşuyordu, gözü görmüyordu ve freni patlamıştı.

    geceleri boş stadımıza gizlice girip "oley" çekiyor, bir tribünden bir tribüne koşuyorduk. çadırlar evimizdi, zeminle ve toprakla kucak kucağa yatıyorduk. atatürk lisesinin karsisinda depreme yakalanan simdilerde abisinin cezasini yatan deli burakınaynı evinde sabahladığımız da çok oldu. her taraf enkazdı ve yakacak sorunumuz yoktu. ev, lisenin tam karşısında olduğu için sabahları çocuklara konuşma yapan müdürün borazan sesiyle küfür kafir kalkıyorduk. elinde kağıtlarla ölen, yakasına gül değil haşhaş yaprağı takan abilerimizi, eski halimizi ve biz kendimizi geri istiyorduk. askerimizi bile sote mekanlarda içirip uğurluyorduk. her taraf inşaat, her taraf prefabrik, her taraf çadır ve her taraf biz. mahallemizin deli musa abisi bir aksam cadirlari yakmaya kalkiyor ve onun durumunu polislere anlatana kadar biz deliriyoruz musa abimiz ki 1980lerde, bir sakaryaspor maçında, mahallenin kurnaz abileri tarafından anlaşmalı olarak. "hadi ısın musa. sen de oynayacaksın" diyerek saha kenarına yollanır. musa abimiz de, "ne zaman gircem be olum" diyerek koşar durur.

    orta hasarlı, ağır hasarlı, göz boyamalı boyalı, "elveda sakarya" yazılı binaların arasında büyür bir gençlik. bir ovanın üzerine kurulmuş adapazarı; seni kim. nerenden tutup, neyini nasıl anlatsın ki... kız kadir de dayanamadı bir gece, "ah be dede! millet boğazları parsellemiş, en güzel yerleri almış, siz de gele gele ovaya gelmişsiniz!" diyerek sitem etti. otuzar senelik periyotlarla misafir ettiğimiz deprem, kuşkusuz ki yine gelecek, üçü dördü çekilen korku filmleri gibi. "deprem öldürmez, bina öldürür... "

    bu doğru ise yine öleceğiz bir otuz sene sonra. bir şehrin yarı deli insanları mı? unutmayacağız sote akşamlarını, unutmayacağız gördüğümüz muameleyi. sana besteler yaptık koca şehir "bazıları sokaklarda, bazıları barakada, yaşıyoruz sakaryada alayina isyan olsun sakaryama yemin olsun, bu şehirde ölüm olsa, kaçanlar da kancık olsun." bu şehri tribünden seven insanlar, sana maraton tribününden kuş bakışı baktılar; her yer sote, her yer şişe. sen en çok ölen, en çok darbe yiyen, en çok yıkılan, en az ilgi gören akreplerin şehri, okey de, hep sahte okey, tribünde hep açık oldun. şeytan soteyi görür mü, görmez mi bilinmez ama bu yürek senden gelecek daha büyük acıyı kaldırmaz. ve siz sakaryasporumuzu calmaya kalkisanlar siz ideolojinizle biz yuregimizle siz paranizla biz sesimizle siz villanizla biz sotemizle bir sehir yikilir yenisi kurulur ama bu kirilan gonul yol vermez artik kara cahile cekin kirli ellerinizi bizi hayallerimizle basbasa birakin biz yesilin de siyahin da anlamini biliriz siz cadirda sevemezsiniz ne patetesimiz kaldi ne kabagimiz naylon fatura gibi bir sehir yaptiniz basarisizliklar ve kara bulutlar adresiniz olmus duzcede, boluda izmitte depremin yıldönümleri meşalelerle anılırken, sakarya`da sokağa çıkma yasağı koyanlar, hiç hayra alamet değil bu sessizlik. ve biz sote akşamcıları boşuna "tatanga" koymadık ismimizi.

    Yılmaz Şen
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster