0
oha lan ilk defa duyuyorum gerçekmiş.
yıl 1914. yedi düvel'in, "hasta adam" olarak gördüğü osmanlı'ya son darbeyi vurmak için hazırlıklarına başladığı, tarihin o en kanlı savaşının arefesi. kazdıkları kuyuya düşeceklerinden habersiz i̇ngiltere ve fransa, birinci dünya savaşı hazırlıklarında, sadece kendi askerlerini değil, sömürgeleri altında bulunan milletlerin insanlarını da cepheye taşımaya çalışır. bu ülkelerden biri de avustralya'dır. dünyanın öbür ucundaki anzaklar, i̇ngiltere'den gelen talep üzerine asker almaya başlar.
avustralya'nın keşfi sonrası buralara göçmen olarak yerleşen birçok millete mensup insanlar arasında osmanlı teb'ası da vardır şüphesiz. bir rivayete göre, sultan abdülhamit'in casusu olduğu öne sürülen molla muhafazid, silver city'de kasaplık yaparak geçimini sağlamaktadır. en yakın arkadaşı ise aynı şehirde, ahaliye osmanlı dondurması satan türk genci kul muhafazid'dir. biricik vatanlarına savaş açıldığını haber alan iki genç, askere yazılmak isterler. ancak avustralyalı yetkililer "siz osmanlısınız" diyerek bunu kabul etmez. hatta ısrar edince, savaş esiri muamelesi yapmakla tehdit ederler. yiğit türk evlatları ise hemen yılacak insanlar değildir. madem ki vatanlarına gidemiyorlar, o zaman düşman topraklarında savaşmaya karar verirler. ellerinde avuçlarında ne varsa silah ve cephane alır, asker sevkiyatı yapılan trenyolu güzergahındaki broken hills dağında, dar bir geçitte mevzilenirler. 1915 yılının ilk günü. bin askeri limana taşıyan tren, broken hills'teki geçide yaklaştığında durmak zorunda kalır. çünkü rayların üzerinde, kırmızı-beyaz bayrak dikilmiş bir dondurma arabası durmaktadır. aynı renkte bir bayrak da tepede görünür. askerler namlularını tam tepeye doğrultmuşken, bir anda üzerlerine kurşun yağmaya başlar. saatler süren çarpışma sonrasında tren, içindeki onlarca ölüyle geri dönmek zorunda kalır. bölgeye hemen yeni birlikler sevk olunur. fakat giden her birlik orada çakılıp kalır, bir adım öteye geçemez. gün boyu devam eden çatışmaların sonunda, kahramanlarımızın bulunduğu bölge çembere alınır. bir süre sonra silah sesleri susar. önce kul muhafazid, ardından molla abdullah, sırtlarını kayaya yaslamış halde, ellerinde tüfekleriyle şehit düşerler. i̇ki şehidimizin naaşları, silahları ve dondurma arabalarıyla birlikte şehre zütürülür. anzak askerleri, "başka türk var mı?" diye günlerce dağlarda arama yapar. zirâ avustralyalılar, kendileriyle çarpışan kuvvetlerin en azından bir tabur olduğunu zannetmektedir. ancak kimseyi bulamayınca gerçeği anlarlar. molla abdullah'ın üzerinden "bu yaptığımızı allah ve sultanımız adına yapıyoruz. cihadımız hak yolunadır. ne yaptığımızı bir biz, bir de allah biliyor" yazılı kağıt parçası çıkar. avustralya'da yıllarca kahraman şehitlerimiz ve onların cesaretleri konuşulur. bu hadise, avustralya tarihine "broken hills savaşı" olarak geçer. bugün iki şehidimizin yeri bilinmese de, arabaları, silahları ve bayrakları bir müzede saklanmaktadır. siper olarak kullandıkları kayaya da "türk kayası" adı verilmişt
Tümünü Göster