0
* insan soyu dönüm noktasında *
Sistem sık sık varlığını tehdit eden belli başlı bazı problemlerle
umutsuz bir mücadeleye girişir. Bunların içinde insan davranışı üzerinde kısa
zamanda yeterli bir kontrol sağlarsa, büyük olasılıkla varlığını sürdürür.
Aksi takdirde yok olur. Bu konu gelecek 40 ile 100 yıl içinde çözüme
ulaşacaktır.
Farzedin ki, sistem gelecek 40 ile 100 yıl içinde doğacak krizi
atlattı. O zamana kadar, bu sorunların çözülmesi ya da en azından kontrol
altına alınması gerekecektir, özellikle başı çeken problem de insanları
"toplumsallaştırmak"tır, yani atalarından miras kalmış davranışları sistemi
tehdit edemeyecek duruma gelene dek insanları uysallaştırmak. Bu başarıldıktan
sonra, teknolojinin ilerlemesine karşı başka engel kalmayacak gibidir ve büyük
bir olasılıkla mantıksal sonuna doğru ilerleyecektir. Bu da insanlar ve diğer
bütün önemli organizmalar dahil dünyadaki her şey üzerinde mutlak bir kontrol
anldıbına gelmektedir.
Eğer sistem yıkılırsa, bir "kaos dönemi", tarihin geçmişte çeşitli
devirlerde kaydettiği türden bir "sorunlar dönemi" yaşanabilir. Böyle bir
sorunlar döneminde nelerin olacağını tahmin etmek imkansızdır. Ama ne olursa
olsun insan ırkına yeni bir şans verilmiş olur. En büyük tehlike yıkımdan bir
iki yıl sonra endüstri toplumunun kendini toparlamaya başlamasıdır. Mutlaka
bir çok kişi, özellikle de güce aç tipler, fabrikaların yeniden çalışmasını
isteyecektir.
Endüstriyel toplum bütünüyle devrimci bir eylem sonucu
yıkılmayacaktır. Eğer sistem yıkılırsa bu ya kendiliğinden, ya da
devrimcilerin yardımcı olacağı yarı spontan bir süreç yoluyla olacak.
•
Gelecek *
Şimdi, endüstriyel toplumun önümüzdeki birkaç on yıl için devam
ettiğini ve kusurlarından arındırıldığını, kusursuz işlediğini düşünelim. Bu
nasıl bir sistem olacaktır?
Öncelikle bilgisayar bilimcilerinin, her şeyi insanlardan daha iyi
başaran akıllı makinalar yapmayı başardıklarını varsayalım. Bu durumda bütün
işler iyi organize edilmiş, büyük makina sistemleri tarafından
gerçekleştirilecek ve insan gücü gerekli olmayacaktır. Makinaların, tüm
kararları insan gözetimi olmadan almasına izin verilecektir ya da insanların
makina üzerindeki kontrolü elinde tutması mümkün olabilecektir.
Eğer tüm karar yetkisi makinalara verilirse, bunun sonuçları hakkında
tahminde bulunamayız, çünkü bu tür makinaların nasıl davranacağını tahmin
etmek olanaksızz. Biz yalnızca insan ırkının kaderinin, makinaların elinde
olacağına işaret ediyoruz. Bizim iddia ettiğimiz şey şudur: insan ırkı kolayca
kendini makinalara bağlılığa sürüklenmiş halde bulabilir ve makinaların
kararlarını kabul etmekten başka hiçbir pratik seçimi kalmayabilir. Toplum ve
onun karşılaştığı sorunlar karmaşıklaştıkça ve makinalar gitgide akıllandıkça
insanlar onlara daha fazla karar verme yetkisi verirler, çünkü makinaların
kararları, insanlarınkinden daha iyi sonuçlar getirir. Sonunda, sistemi
işletebilmek için gerekli olan kararlar öyle karmaşıklaşabilir ki, insanalr
onları gereğince yapacak kapasitede olmayabilir. Bu aşamada makinalar etkin
bir kontrol sahibi olacaktır. insanlar makinaları pat diye kapatmayacaktır,
çünkü onlara öyle bağımlı hale geleceklerdir ki, makinaları kapatmak intihar
anldıbına gelebilecektir.
Diğer yandan, makinalar üzerindeki insan kontrolününün elde tutulması
da mümkündür. Bu durumda, ortalama insan kendine ait arabası ya da kişisel
bilgisayarı gibi bazı makinaları kontrol edebilir, ancak geniş sistemlerin
üstündeki kontrol seçkin bir azınlığın elinde olacaktır. Bugün de olduğu gibi.
Ama iki farkla. Gelişmiş tekniklere bağlı olarak seçkin kesim kitleler
üzerinde dahafazla kontrol sahibi olacaktır ve insan emeği artık gerekli
olmayacağından, kitleler sistem üzerinde gereksiz bir yük olacaktır. Seçkin
kesim acımasız olursa kitleleri yoketme kararı bile alabilir.
Şimdi de bilgisayar bilimcilerin yapay zeka geliştirmeyi
başaramdığını, insan gücünün gerekli olduğunu varsayalım. O zaman bile
makinalar gittikçe basit işleri daha çok ele geçirecek; böylece işsizler
ordusu gittikçe büyüyecektir. iş bulanlardan ise gittikçe daha çok şey talep
edilecektir: Gittikçe daha fazla eğitime ihtiyaçları olacak, daha fazla
yetenkli, daha güvenilir, sağlıklı ve itaatkar olmaları gerekecektir; çünkü
gittikçe daha büyük, dev bir organizmanın hücreleri haline geleceklerdir.
Prestij ve güç için bitmez tükenmez bir rekabetin olduğu bir gelecek toplumu
düşleyebiliriz..
Yukarıda özetlenen senaryoların tüm olasılıkları sergilemediğini
söylemeye gerek yok. Bunlar yalnızca bize olsı gelenler. Ama bizim
söylediklerimizden daha hoş hiçbir mantıklı senaryo aklımıza gelmiyor.
•
Strateji *
Devrimcilere düşen iki önemli görev var: Endüstriyel toplumdaki
toplumsal gerilimi ve istikrarsızlığı arttırmak ve teknoloji ile endüstriyel
sisteme karşı bir ideoloji yaymak. Sistem yeterince istikrarsız ve gerilimli
olduğunda, teknolojiye karşı bir devrim mümkün olabilir. Buradaki yöntem,
Fransız ve Rus toplumlarında da devrimden önceki birkaç on yılda gittikçe
artan zayıflama ve bunalım belirtileri olarak görülüyordu.
Fransız ve Rus devrimlerinin başarısız olduğu yolunda biritiraz
yükselebilir. Ancak çoğu devrimini iki amacı vardır. Birinci amaç, toplumun
eski yapısını yıkmak; ikincisi ise, devrimciler tarafından öngörülen yeni bir
toplum kurmaktır. Fransız ve Rus devrimleri yeni bir toplum kurmayı (iyi ki!)
başaramadılar, ancak eski toplumu yıkma konusunda oldukça başarılıydılar.
Bizim tek amacımız varolan toplum yapısını yıkmak.
Ancak bir ideoloji, coşkun bir destek alabilmesi için, olumsuz bir
idealin yanı sıra, olumlu bir ideale de sahip olmalıdır: Bir şeye karşı olduğu
kadar, bir şeyden yana olmalıdır. Bizim önerdiğimiz olumlu ideal Doğa'dır.
Yeni, Vahşi Doğa: Yeryüzünün, insan yönetiminden, denetiminden ve
müdahalesinden bağımsız olarak canlılarıyla birlikte varlığını sürdürmesi
ideali. Vahşi doğaya insan doğasını da dahil ediyoruz, yani bireyin organize
toplumun düzenlemelerine tabi olmayan ama şahsın, özgüriradenin ya da tanrının
(dini ya da felsefi görüşlerinize bağlı) bir yaratısı olan işlevlerini.
Doğa birçok nedenden ötürü tam anlamıyla mükemmel bir teknoloji
karşıtı idealdir. Doğa teknolojinin tam karşıtıdır. Doğa kendi başının
çaresine bakar: O, tüm insan toplumlarından çok daha önce ortaya çıkan
kendiliğinden bir yaratıydı. Ancak, Endüstri Devrimi'nden sonra insan
toplumunun doğa üzerindeki etkisi yıkıcı olmaya başladı. Doğa üzerindeki
baskıyı kaldırmak içinözel bir sosyal sistem yaratmak gerekmiyor. Yalnızca
endüstriyel toplumdan kurtulmak yeterli.
Devrim, uluslararası ve dünya çapında olmalıdır. Ülkeden ülkeye
yayılma temelinde yürütülemez. Örneğin, ne zaman ABD'de teknolojik ilerlemenin
ya da ekonomik büyümenin biraz kısıtlanması öne sürülse, insanlar histeri
krizlerine tutulup, teknolojide geri kalırsak Japonlar'ın bizi geçeceğini
söylüyorlar. Kutsal robotlar! Japonlar bizden daha çok araba satarsa, dünya
yörüngesinden fırlar! (Milliyetçilik teknolojinin en önemli
destekçilerindendir.) Çin, Vietnam ve Kuzey Kore gibi diktatörlükle yönetilen
uluslar ilerlerse, sonunda diktatörlerin dünyaya hakim olacağı iddia
edilebilir. Bu da endüstriyel sisteme mümkün olduğunca her yerde aynı zamanda
saldırılmasının bir nedeni. Doğru, endüstriyel sistemin her yerde aynı zamanda
yıkılacağının bir garantisi yok ve sistemi yıkma girişiminin diktatörlerin
egemenliğine yol açması bile mümkün. Ama bu, göze alınması gereken bir risk.
Devrimciler, dünya ekonomisini birbirine bağlayan anlaşmaları
desteklemeyi düşünmelidirler. NAFTA veya GATT gibi serbest ticaret anlaşmaları
kısa vadede doğaya zarar verebilir, ancak ülkelerarası ekonomik bağımlılığı
güçlendirdiğinden uzun vadede yararlı olabilir. Güçlü bir ulusun yıkılmasının
tüm endüstriyel ulusların yıkılmasına yol açacağı denli birleşik bir dünya
ekonomisi oluşursa, sistemi dünya çapında yıkmak daha kolay olur.
Devrimcilerin sisteme, belli oranda, modern teknolojiyi kullanmadan
saldırmaya çalışmasının bir yararı olmaz. En azından mesajlarını yaymak için
iletişim medyasını kullanmalıdırlar. Ama modern teknolojiyi sadece bir tek
amaç için kullanmalıdırlar: Teknolojik sisteme saldırmak.
Yanında bir fıçı şarapla oturan bir alkolik düşünün. Onun kendi
kendine şunları söylediğini farzedin: "Aşırıya kaçılmadan içilirse şarabın
zararı yoktur. Hatta dediklerine göre az miktarda şarap faydalıdır bile! Eğer
sadece ufak bir kadeh içersem bana bir zararı dokunmaz.." Daha sonra ne
olacağını hepiniz biliyorsunuz. Teknolojik toplumun aynen bir fıçı şarabın
yanıbaşındaki bu alkoliğe benzediğini asla unutmayın!
Theodore John Kaczynski
Tümünü Göster