1. 51.
    0
    ex drummer - 2007

    muallak gitaristin sağ kolunda problem var. basçının kulağı sağır üstüne üstlük bir de sevgilisinin kukusu çürümüş balık gibi kokuyor. şişman hatun fantesizi olan kel solistinde evi uzayda sanki, eve gidince tavandan inmiyor sapık herif.. bu üç özürlü, dördüncü olarak gruba davulcu olması için, sevgilisi olmadan başka kadınlarla sevişmeyen bir yazara teklif zütürüyor. yazarın da özrü davul çalamaması.. bunlara kel bir anne, ölen bir çocuk, 50 cm aleti olan başka bir solist ve muallak robiler eklenince ortaya komedi-drama türünde beğenerek izleyeceğiniz ve eşine az rastlanır güzel bir film çıkıyor.

    seyirciyi rahatsız etmek için olabilecek bütün unsurların ekgibsiz kullanıldığı enteresan film. filmin konusu kaybedenlerin basari oykusu diye nitelendirenler de olabilir. ama konu daha cok bir yazarin egosunu nasıl tavan yaptirdiginin öyküsü. sakat insanlarla, aptallarla, ezikler ve kaybedenlerle dalga geçmeyiz. onlara acırız. dries, bu üç engelli "müzisyen"e acımadığı gibi onlarla dalga da geçiyor, ve bunu farkedemeyecek kadar "engelli" oldukları için de onlara acımıyor. bu niyeti de sonradan onlara söylemekten çekinmiyor. gelin itiraf edelim ekolüne girmek istemiyorum ama, aslında biz de sevmiyoruz o sefil ve aptal insanları, yaşadıkları hayat tam bir ziyan çünkü.

    the fisher king-1991

    1985 yapımı brazil filminin yönetmeni terry gilliam'dan yine ütopik ve fantastik ögelerin bolca yer aldığı bir başka film. hayatın anlamı üzerine başarılı bir çalışma.

    hip bir dj olan jack, canlı bir telefon konuşmasının ardından hızlı ve renkli hayatına veda eder. ciddiyetsiz bir tavır ile bir kişinin hayatına yanlış bir yön vermiş ve hayatının hatasını yapmıştır. yaklaşık üç yıl sonra intihara eğilimli bir ayyaşa dönüşen eski dj jack lucas, hayatı, kendi oyun alanına çeviren sokaklarda yaşayan bir şizofrenle karşılaşır. bu ilişki bizi yaşadığımız dünyada gerçek delilerin kimler olduğuna dair bir sorgulamaya itecektir.

    bruce almighty-2003

    jim carreyn'nin başrolde olduğu komedi filmi olan aman tanrım aslında farkında olmadan insanın tanrıyı sorgulamasını da içeriyor. tanrı beni sevmiyor, hiçbir duam kabul olmuyor, ben tanrı olsam, neden hep çölde kutup ayısıyla karşılaşıyorum, tanrı adaletsiz, yine unutuldum gibi cümleler insan olarak hepimizin kafasından geçen sorgulardır bunlar ve bunların hangi dine mensup olduğumuz veya ne kadar dindar olduğumuzla pek bir alakası yoktur. bazı insanlar vardır bu sorgularını kendilerine saklarlar ve açığa vurmazlar. çünkü toplumun aşağılayıcı mekanizmasından korkarlar. bazıları ise aykırı olmayı ve bunu dışa vurmayı seçerler. onlar için başkalarının kendi hakkındaki düşünceleri çok önemli değildir. işte burada jim carrey bu cesareti gösterip dışa vuruyor ama tek farkı bunu toplum yerine bizzat tanrının kendisiyle yapıyor.

    le herisson-2009

    paloma paris'te dış dünyanın hızlı temposundan uzak bir çevrede yaşayan 11 yaşında, oldukça zeki ve sıkkın br kızdır. 12. yaş gününde intihar etmeye karar veren paloma, ölümle randevusunun yaklaşmasına yakın ketum ve yalnız apartman görevlisi renée michel ve gizemli olduğu kadar elegan mösyö kakuro ozu gibi değişik karakterlerle tanışır. böylece paloma karamsar hayatını gözden geçirme şansı bulacaktır.

    yaşamanın nedeni nedir ? filmiizlemeden önce kendinize şunu sorun: hayat ne için yaşamaya değer ?
    avrupa insanının soğuk ve iletişimsiz hayatını bir çocuğun gözünden anlatan, insanları toplumdaki statüleri ile yargılamamamız gerektiğini bir kez daha hatırlatan, her insanın özünde bir inci tanesi taşıdığını ve mühim olanın bunu algılayabilmek olduğunu düşündürten; kısaca hayatın anldıbını sorgulatan yalın anlatımlı oldukça iyi bir fransız yapımı film.

    leaving las vegas-1995

    alkol sorunları yüzünden herşeyini kaybetmiş olan hollywood senaristi ben sanderson ölümüne içmek için las vegas'a gelir. burada tesadüfen tanışacağı hayat kadını sera ile aşka dönüşen ilişkisi ise artık hayata farklı bir açıdan bakmasına sebep olacaktır.

    hayattan tamamen kopmuş olan, içki içerek ölümü bekleyen ve hayatın diplerinde yer alan ben tüm her şeyini satar ve yalnızca içmeye başlar. bu sırada insanlar için yalnızca meta olan fahişe sera ile tanışır ve ikisi de birbirlerini olduğu gibi kabullenir.
    bu iki anti-kahramanın aşkı anlatılırken bir yandan da hayatın anlamı sorgulanır.

    quiz show-1994

    charles van doren’ı “twenty one” bilgi yarışmasında kimse yenemiyordur; hangi soru karşısına çıkarsa çıksın bir çırpıda cevaplayan doren artık bir halk kahramanına dönüşmüştür. kaybeden yarışmacılardan birinin hile yapıldığını iddia etmesiyle birlikte richard goodwin adında idealist bir avukat bu iddiayı araştırmaya karar verir. bu ulusal kahramanın gerçek yüzü ortaya çıkacaktır.

    çok iyi bir eleştiri filmi. toplumun ağzı açık izlediği tv yarışmaları ve showların arka planını tüm gerçekliğiyle gözler önüne seren; kandırmanın ve kandırılmanın nasıl paraya ve prestije dönüşebildiğini, toplumların tv tarafından nasıl mışıl mışıl uyutulduğunu ve tv patronlarının "düşünme eğlen. senin kafan ne kadar az çalışırsa bizim cebimiz o kadar dolar" felsefesini anlatan gayet iyi bir yapım.

    yani faydacılık akımına oldukça güzel eleştiriler getiren çok başarılı bir yapım.

    bir soru için 64 bin dolar mı? umarım sana hayatın anldıbını soruyorlardır…=> filmden alıntı

    elephant man-1980

    doktor frederick treves, 1880'lerin kasvetli londrası'ndaki bi gezici sirkte fil adam lakaplı, çirkin ve son derece anormal bir görüntüsü olan john merrick'e rastlar. zalim bir adam olan sirk müdürü bytes, annesi merrick'e hamileyken bir filin saldırısına uğradığını anlatmaktadır. dr. treves, merrick'in hastaneye yatırılmasını sağlar. dr. treves bir süre sonra pek zeki olmayan merrick'in korkunç görüntüsünün altında son derece duyarlı ve insancıl birinin olduğunu anlar. hastanede ilk başta ondan korkan hemşireler de merrick'e alışacaktır. talihsiz adamın görünüşüne neden olanın ' multiple neurofibromatosis' isimli nörolojik bir hastalık olduğu anlaşılır. hastane yaşamı da kolay geçmemektedir. gece bekçisi bilet keserek fil adamı sergilemeye ve üzerinden para kazanmaya baslar. bu arada bytes tekrar ortaya çıkar, onu kaçırır ve kıta avrupasına getirerek onu eski kötü günlere döndürür. merrick'in tek umudu kaçarak ingiltere’ye dönmektir.

    yünetmen david lynch'in tüm filmleri içersinde düz işleyiş mantığına sahip tek filmidir. ama bu film öyle sıradan bir film olmamıştır. daha çok ucube bile olsa bir insanın duyguları olabileceğini gösteren bir eser olmuştur. insanlık ve ahlaki değerler konusu oldukça güzel bir konuyla ve oyuncu kadrosuyla işlemiş olna david lynch'in bu filmi kesinlikle kaçırılmamalıdır.

    powder-1995

    film, annesine hamileyken yıldırım çarptığı için bembeyaz, kılsız, elektriklenme özelliği ile dünyaya gelmiş dünyanın en zeki çocuğunun hikayesini anlatıyor. annesi bu olayda ölmüş, babası onu reddetmiştir. birlikte yaşadığı büyük anne ve büyük babası ölünce, gencin varlığı şerif tarafından keşfedilir. liseye başlatılan ve okula yerleştirilen gence 'pudra' lakabı takılır. pudra, özellikleriyle onları etkilemeye çalıştıkça onlar maalesef ondan korkarlar.

    tıpkı elephant man gibi insanlık ve ahlaki değerleri sorgulmaya yönlendiren, dışlanmanın ne demek olduğunu anlatan ve tüm insanların eşit olduğunu altını çizerek anlatan, duygusal yönü ağır basan filmlerden.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster