1. 76.
    0
    her zamankinden farksız bir sabahtı. inanılmaz bir rüzgar vardı dışarıda, incede bir yağmur başlamıştı. hafif bir kahvaltı için oturmuş, kahvemi koymuş, kibrit kutusu büyüklüğündeki beyaz peynirden yiyordum. kahve ister misin? dedim, istedi. kahvesini aldı, yanımdaki sandalyeye oturdu. yağmuru ve bir türlü gelemeyen baharı dinledi. önümde duran çilek reçeline meyil ettim. kaşıkla az bir şey aldım. kaşığı ağzıma zütürürken, boynuma reçel damladı. ben kaşıkla almak için hamle yaptım.. elimi tuttu, kenara itti. gözlerimin içine baktı. zamanı bekletti. işaret parmağının ucuyla reçeli boynumdaki çukurdan sıyırdı, dudaklarıma zütürdü. yavaşça dudaklarıma reçeli yaydı. kalanını yavaşça kendi dudaklarına sürdü. diliyle dudaklarını ıslattı, reçeli tattı. yağmur hızlandı, rüzgara karıştı. bana doğru döndü, başını bana doğru eğdi. dudaklarını bana değdirdi, hafifçe. dudaklarımdaki reçeli tattı. ben de onun dudaklarını tattım. dudaklarını geri çekmeden önce, dilinin ucuyla son kez dokundu dilime. dudaklarımı yaladı. ayağa kalktı, beyaz gömleğin eteğin içindeki kısmını çıkardı. düğmelerini açmadan gömleği göğsüne kadar sıyırdı. sutyen giymemişti. beni kendine döndürdü. yavaşça tişörtünü sıyırdı. kucağıma oturdu. yavaşça, usulca tenini tenime değdirdi. göğüs uçları göğsüme değdi. eteğini sıyırdım. Sonra.

    Sonra nemi oldu...
    ···
   tümünü göster