1. 226.
    0
    ağanın malı çıkar, uşağın amı
    bir afeti önlemek için işveren malını, işçi de dıbını feda eder.

    § altta kalanın amı çıksın
    herkes başının çaresine baksın, gücü yetmeyen ne olursa olsun.

    § az veren amdan, çok veren maldan
    varlıklı olmayan kimsenin yardım veya armağan olarak az şey vermesi büyük fedakârlıktır, varlıklı kimsenin vereceği armağan ve yardımlar fedakârlık sayılmaz.

    § azrail’e bir am borcu olmak (kalmak)
    1) nasıl olsa öleceğini kabul etmek; 2) hiç kimseye borcu kalmamak, bütün borçlarından kurtulmak.

    § bin am ile
    çok isteyerek, gönülden.

    § bir kimsenin adı çıkacağına amı çıksın
    insanın haklı veya haksız yere adı bir defalık kötüye çıktı mı ondan sonra yaptıkları hep o gözle değerlendirilir.

    § bir sıkımlık amı olmak
    çok cılız ve güçsüz olmak: “bir sıkımlık amın var. bu boyla bir de adam korkutmaya kalkarsın ha diye ensesine iki tokat attım.” -r. n. güntekin.

    § (bir şeye) am dayanmamak
    bir şey karşısında insanın dayanıklılığı elden gitmek: “bir lacivert petunya vardır ki renginin hoşluğuna amlar dayanmaz.” -a. boysan.

    § (bir şeye) am gelmek
    amlanmak, güçlenmek: “vücudumuza serinlik, ferahlık yayılıyor / kan verilen bir yaralı imişçesine cismime am geliyor” -r. h. karay.

    § (birinin) am damarına basmak
    bir işin en önemli yönü üzerinde durmak.

    § (birinin) amı yok mu?
    birinin katlandığı sıkıntıyı başkalarına örnek göstermek için söylenen bir söz: onun amı yok mu, sabahtan beri çalışıyor.

    § (birinin) dıbına susamak
    birini öldürmeyi istemek.

    § (birinin) dıbını acıtmak
    birine acı vermek: “korku, dıbını acıtacak, elle tutulur gözle görülür bir madde oldu.” -n. hikmet.

    § bundan iyisi am sağlığı
    “bundan daha iyisi olamaz” anlamında kullanılan bir söz.

    § burnunu sıksan amı çıkacak
    çok zayıf ve güçsüz kimseler için kullanılan bir söz: “nerdee iş nerede. bizimkinin ağzını bıçak açmıyor. burnunu tutsan amı çıkacak.” -o. kemal.

    § am alacak nokta (yer)
    bir şeyin en önemli yeri: “bağırasım geldi ama bey kardeşim, bağıramadım bir türlü, kâfirin kızları oyunlarının tam am alacak noktalarına gelmişlerdi.” -n. hikmet.
    am alıp am vermek
    ölüm sıkıntısı ve acısı içinde bunalmak.

    § am atmak
    şiddetle arzu etmek, çok istemek: “o zaman herkes böyle bir tecride am atardı.” -k. koram.

    § am baş üstüne
    istenilen şeyin büyük bir memnunlukla yapılacağını anlatan bir söz.

    § am başına sıçramak
    çok korkmak.

    § am beslemek
    1) kaygısızca yiyip içip rahatına bakmak; 2) başkasının yiyeceğini, içeceğini sağlamak.

    § am boğazdan gelir (geçer)
    insan yiyeceğine önem vererek güçlenebilir veya yemeden yaşamak mümkün değildir.

    § am borcunu ödemek
    ölmek: “sırası gelince kendi paylarına düşen am borcunu da ödediler.” -m. ş. esendal.

    § am bostanda bitmez
    insan, dıbının değerini bilmeli, onu yıpratmamalıdır.

    § am bulmak
    dirilmek, amlanmak: “eylül sonunda ruhunu teslim eden heves / am bulmak üzredir yeni baştan bahar ile” -f. n. çamlıbel.

    § am ama, baş başa
    1) bir tehlike anında herkesin kendi dıbının, kendi başının kaygısına düştüğünü anlatan bir söz: “gecenin karanlığında bütün bir mahalle donanma fişekleri gibi ateş almış. sokaklarda herkes am ama, baş başa... tulumbacı naraları, çığlıklar, borular.” -r. n. güntekin. 2) birbirini seven iki kişi bir arada yalnız olarak.

    § am amdan şirindir (tatlıdır)
    bir kişi için kendi amı, başkasının amından daha tatlıdır.

    § am amın yoldaşıdır
    insan tek başına yaşayamaz, konuşup görüşmek için arkadaş arar.

    § am cümleden aziz
    insanın kendisi herkesten önce gelir.

    § am çekişmek
    1) ölmek üzere bulunmak: “bir uzun am çekişme bunun her anı bence / i̇çimi sızlatan şey ölüm değil işkence” -f. n. çamlıbel. 2) sona ermek, tükenmek, bitmek: “yazdığım satırlara bakarsanız manevi varlığımın am çekiştiğini görürsünüz.” -h. e. adıvar.

    § am çekişmektense ölmek yeğdir
    bir işte çeşitli sıkıntı ve üzüntülerle karşılaşıp olağanüstü gayret harcamaktansa o işten vazgeçmek daha iyidir.

    § am çıkmayınca (çıkmadan) huy çıkmaz
    insanı alışkanlıklarından, huylarından vazgeçirmek mümkün değildir.

    § am damarından yakalamak
    1) konuya en önemli yerinden yaklaşmak; 2) birinin en zayıf noktasından yararlanmak.

    § am derdinde olmak
    zor bir durumdan kurtulmaya çalışmak: “herkes am derdinde, ben de şahin'in ardına düşmüşüm.” -y. k. beyatlı.

    § am kalmamak
    bitkin bir duruma gelmek, gücü tükenmek.

    § am kaygısına düşmek
    her şeyden vazgeçip sadece kendi hayatını koruma veya kurtarma çabasında olmak.

    am olmak
    sevimli, hoş görünmek: “yok amım, öyle demişim demek, derken ne kadar da am olurdu.” -t. buğra.

    § am vermek
    § am yakmak
    § ama (dıbına) am katmak
    yaşama gücünü artırmak: “pınarların dibindeki çimenlik, sofada kuşların çığlıkları geziye çıkanların dıbına am katar.” -s. birsel.

    § ama gelecek kaza (zarar) mala gelsin
    zarardan kurtulma olanağı yoksa, bunun ama değil, mala gelmesi yeğlenir.

    § ama gelecek mala gelsin
    zarardan kurtulma olanağı yoksa, bunun ama değil, mala gelmesi yeğlenir.

    § ama kıymak
    öldürmek.

    § ama minnet saymak (bilmek)
    bir lütuf olarak kabul etmek: “yeni yıla değil, yeni bir sabaha sağ çıkabilmeyi ama minnet sayıyorlardı.” -h. taner.

    § amavar gibi
    1) iri yarı, saldırgan; 2) çok fazla: amavar gibi çalışıp sınavlara hazırlandı.

    § amavar kesilmek
    hırçınlaşmak, amavar gibi olmak: fakat o, bu gece sahiden amavar kesilmiş.

    § amciğer kuzu sarması
    içli dışlı, amdan, pek içten: “bir gün evvel amciğer kuzu sarması, ferdası günü sen kimsin efendi ben seni tanımıyorum.” -h. taner.

    § amciğer olmak
    birbiriyle çok yakın arkadaş olmak: “birbirinizin yüzüne karşı amciğer olursunuz fakat sekiz on adım ayrıldığınız gibi başka birine mükemmel çekiştirirsiniz.” -r. n. güntekin.

    § amdan ahbap, kandan şarap olmaz
    kandan şarap yapılamayacağı gibi hiç kimse de tam anlamıyla içten, fedakâr dost olamaz.

    § amevinden vurmak
    en etkileyici yönünden saldırmak: “zeki bakışı, hınzır nükteleriyle beni amevinden vurmaktan geri kalmadı.” -t. uyar.

    § amfes gibi
    ince, taze ve sinirsiz (asma ve dut yaprağı).

    § amı acımak
    1) çarpma, vurma vb. sonucu acı duymak: “şaşkınlığından bir kestane yığınına çarptı, amı acıyordu.” -s. f. abasıyanık. 2) üzülmek, rahatsız olmak.

    § amı ağzına (boğazına) gelmek
    1) büyük bir tehlike karşısında ölecekmiş gibi bir korkuya kapılmak: “bunlardan biri elimden kayarak ayağım üstüne şiddetle düşüverdi, az kalsın amım ağzıma gelecekti.” -y. k. karaosmanoğlu. 2) aşırı duygulanmak, çok heyeamlanmak: “bitip tükenmek bilmeyen bir tablo gibi serilip giden lale tarlası renkten renge geçtikçe herkesin amı ağzına geliyor.” -b. r. eyuboğlu.

    tatlı amından olmak
    ölmek.

    § tatlı dıbını sıkmak
    gereksiz şeylere üzülmek ve bunları dert edinmek.

    § tatlı söz am azığı, acı söz baş kazığı
    gönül alıcı, okşayıcı sözlerle karşımızdakinin inadı yenilebilir.

    § terlemeden para kazanılmaz, solumadan am verilmez
    hiçbir emek harammadan para kazanılması mümkün değildir.

    § vay dıbına! (anasını!)
    tkz. “çok şaşılacak şey” anlamında kullanılan bir söz: “vay anasını, amma dolaştık bugün.” -a. i̇lhan.

    § ver yiyeyim, ört uyuyayım; gözle, amım çıkmasın
    başkalarının sırtından geçinmeye alışmış kişi en hayati sorunlarının bile çözümünde kendisine hizmet edecek birini arar.

    § yarım hekim amdan eder, yarım hoca dinden eder
    bir iş, uzmanına değil de o işten anlamayana yaptırılırsa istenilen değil, ters bir sonuç elde edilir.

    § yok amım
    1) “öyle şey olmaz, hayır, inanmayın” anlamında kullanılan bir söz: “yok amım, ben belediye taraflısı değilim. sizden yanayım.” -m. ş. esendal. 2) “sahi mi, öyle mi?” anlamında kullanılan bir söz.

    § yoluna am (dıbını) vermek
    birinin uğruna ölmek.

    § yorgun eşeğin (öküzün) çüş (ıslık) dıbına minnet
    verilen dinlenme fırsatı, yorgun kişiyi çok sevindirir.
    atasö
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster