1. 1.
    +1
    20. yüzyılın başlarına kadar pgibolojik hastalıkların sıralandığı bir sistematik yoktu. şizofreni ilk olarak 1853 yılında bénédict morel tarafından genç erişkin ve gençleri etkileyen bir sendrom olarak tanımlanmış ve démence précoce (latince; "erken bunama") diye adlandırılmıştır. bu terim 1891'de arnold pick tarafından pgibozu olan bir hastanın vaka raporunda kullanılmıştır. yani erken bunama deyimi ilk olarak 19. yüzyılda kullanılmıştır. yine aynı yüzyılda hebefreni, katatoni tanımlanmıştır. 1893'te tanınmış alman ruh hekimi emil kraepelin mental hastalıklarının -duygudurum bozuklukları ve démence précoce- sınıflandırılmasında yeni bir yaklaşım geliştirdi. kraepelin, dementia praecoxın esasen bir beyin hastalığı olduğuna ve bilhassa dementianın (bunama) -ileri yaşta gelişen diğer formlarından farklı olan- bir çeşidi olduğuna inanıyordu.[5][6] ayrıca, kraepelin paranoid ve basit tiplerini de eklemiş ve hepsini bir tanı altında toplamıştır. bu tanıya göre hastalıkta erken başlama ve bunama olması gerekmektedir. ancak bu tanım hastalığı erken başlama ve bunama gerektiren dar bir alanda sınırlamaktadır. 20. yüzyılda i̇sviçreli eugen bleuler hastalığın erken yaşlarda başlamasının ve bunamayla sonuçlanmasının zorunlu olmadığını göstermiştir. bu hastalıkta hastanın ruhsal hayatındaki yarılmaya önem veren bleuler, schizophrenia (şizofreni) terimini önermiştir. günümüzde şizofreni tek bir hastalık türü olarak görülmemekte; bir bozukluklar kümesi olarak kabul edilmektedir.[4]
    dosya:emil kraepelin.png
    emil kraepelin (1856–1926)
    şizofreni kelimesi, yunanca ayrık veya bölünmüş anldıbına gelen "şizo" (schizein, yunanca: σχίζειν) ve akıl anldıbına gelen "frenos" (phrēn, phren-; yunanca: φρήν, φρεν-) sözcüklerinin birleşiminden gelir.[1] anlatılmak istenen kişinin iki kişilikli olması değil, aynı anda iki farklı gerçekliğe inanmasıdır. "gerçek gerçeklik" normal, sıradan bir insanın algılamasına denk düşerken, "ikinci gerçeklik" sağlıklı bir insanın anlayamayacağı, çoğu kez belli bir sisteme dayalı bir gerçekliktir. şizofreni terimi ilk olarak 1908 yılında i̇sviçreli eugen bleuler tarafından kişilik, düşünce, hafıza ve algılamadaki fonksiyonel ayrılmayı tarif etmek için kullanılmıştır. bleuler, kraepelin'in ileri sürdüğü gibi her hastada yıkımın (detoriorasyonun) olmadığını; duygu, düşünce ve davranışta yarılmayı (skizis) ortaya atmıştır. bleuler, hastalığın etkilerini temel ve ikincil belirtiler olmak üzere iki kümeye ayırmıştır. şizofrenide çağrışımlarda (assosiasyonda) enkoherans (çağrışımlarda sapma, parçalanma ve yarılma), duygulanımda (affektivitede) kısıtlılık (küntlük), duygu düşünce ve davranışta ikilemler (ambivalans), kişinin dış alemden çekilerek kendi iç alemine dönmesi (autism) 4a belirtisinin olduğu birincil; hezeyan, halüsinasyonlar ve diğer belirtileri ikincil belirtiler olarak değerlendirmiştir. bleuler'e göre temel belirtiler her şizofreni hastasında bulunması gereken belirtilerdir. i̇kincil belirtiler ise temel belirtilerin üzerine eklenen belirtilerdir ve başka ruhsal hastalıklarda da görülebilmektedir.[1][4][7]
    alman pgibiyatr kurt schneider şizofreninin tanısı ve bu hastalığı anlama ile ilgili birçok çalışma yapmış, şizofreniyi diğer pgiboz türlerinden ayırmaya çalışmıştır. çalışmaları sonucunda hastalığın belirtilerini birincil ve ikincil dereceden semptomlar olmak üzere ikiye ayırmıştır. günümüzde bu tanımların yerini dsm-iv ve icd-10 tarafından yapılan tanımlamalar almıştır.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster