0
bizimde babamiz vardi zamaninda !
22 yıl boyunca kötü bir söz işitmeyip, ufak tefek tartışmalar dışında kavga etmediğiniz, sizi her zaman ne şart ve koşul altında olursa olsun koruyacağına ve hiçbir zarar gelmemesi için canını bile feda edeceğini bildiğiniz ve düşündüğünüz, hayatınız boyunca örnek alıp” işte bende çocuklarıma böyle bir baba olacağım” dediğiniz, o koruyucunuz, koskoca dağ gibi bir adam, gün gelir size küfretmeye başlar… yanında gözünün içine baktığınızda bir saniye bile olsa fazla yaşasın diye koşulsuz canınızı vereceğiniz adam hiç ummadığınız bir anda bir yumruk çıkarır ve yatağın demirlerine parmaklarınızı sıkıştırıp kırmaya çalışır… sesi çıkmadığı halde o çakır gözlerini fal taşı gibi açıp küfür etmeye başlar; “ecdadını giberim kaldır beni buradan..” inanın hiç canınız acımaz…o küfürler iltifat gibi gelir…hatta şunu bile düşünürsünüz “ kır be baba…küfür et, rahatla be koca adam… son olarak ne istiyorsan onu yap, canımı almak bile olsa istediğin, tereddütsüz veririm…” çünkü artık siroz’un en ileri safhasıdır… karaciğer artık kandaki zehirli maddeleri süzemez… süzemediği içinde beyin hücreleri tahrip olur ve hafıza yitirilir… ama benim babam hafızasını yitirmez… daha 1 hafta önce 20 yıl önceki şebek hallerimi anlatan babam, nasıl olurda hafızasını yitirir? benim babam güçlüdür… kabullenemem bunu… bana zarar vermek istemesinin bile altında bir şey vardır… belki de o olmadığı zaman daha dayanıklı olmam için bir antrenmandır bu…
askerdi babam, koskoca bir asker… bir yan bakışı ile koca bölüğü sessizliğe gömen dağ gibi bir adam… eriyemezdi gözlerimin önünde bu şekilde… hatta bazen “bu benim babam değil” diye bile düşünüyordum… bira kapağını baş ve işaret parmağıyla büken adama, o gibindirik karaciğer parçası bu kadar hasar veremezdi… hala çocuğum be baba… ölüm ne ki? sen nezle olup yatağa bile düşmezsin… böyle alıştırdın bizi… bırakıp gider mi bir baba oğlunu? kör, sağır, dilsiz, öksüz bırakır mı? gitmez be baba, gitmez be koca adam…
o yüzden çok kızgınım sana, o yüzden karacaahmet'te ki yatağına her gelişimde avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum sana… öfkeliyim baba… derdin neydi söylesene?
ben seni hiç doğum günümde bensiz bıraktım mı? kilometrelerce yol katedip yanına gelmedim mi baba oğul kutlayalım diye. sen niye bu doğum gününde beni bıraktın? yakıştı mı sana, bumuydu verdiğin sözler? yıllar boyunca en güzel gömlek en, güzel kravat nerde diye ararken şimdi mezarına en yakışacak çiçeği aramak! adalet mi baba?
biliyorum şunları yazdığımı ve düşündüğümü bilsen canıma okurdun… “bu mu benim güçlü oğlum, bu mu hayatta dimdik durup benim öğretilerimle güçlenen adam” diye… olmuyor işte olmuyor… aşağı caddenin ortasına oturup ciğerlerim yırtılasıya kadar bağırıp ağlamak istiyorum kime ve neye isyan ettiğimi bilmeden… her ne kadar kendi ayaklarım üzerinde dursam da, senin bir adım arkam da olduğunu bilmenin yarattığı bir güven vardı… hani şimdi nerdesin?
aslında senden fazla yaratana isyan etim… niye aldın gittin diye… ne zararı vardı ki? etliye sütlüğe karışmaz, akşamüstü olduğu zaman alkolüne başlar, keyfi yerine gelir ve dünyanın en eğlenceli adamı olurdu… böyle bir adamı tutman lazımdı dünyada, hayatı güzelleştiren adamları…
bana hayattayken öğrettiklerin kadar, olmayışında da bir çok şey öğretiyorsun baba…ve hala senden öğrenecek birçok şeyim var… mesela bu dünyada yalnızlık da varmış baba… seni kaybettikten sonra anladım özlemeyi… şimdi sevdiklerimi yanımda olsa bile özlüyorum…
nefret etmek için geçerli bir nedenin olması gerekmediğini anladım baba… ben mezarına gelmek için hazırlanırken, milletin dergi ve broşürlerden babası için hediye seçtiğini görünce… kabullenmesem de büyüdüğümü anladım baba…o musalla taşında gözü yaşlı bitkin anneciğimi teselli ederken, gözümden yaş gelmemesi için kendimi tuttuğumda… artık güçlü bir erkek olduğumu da anlattın bana baba… annemin yapılacak herhangi bir şeyde senin yokluğunda beni arayıp onay almasıyla… en önemlisi de, “beni ömrüm boyunca hiç terk etmeyecek bir yalnızlıkla yaşamayı öğrendim” baba…
seni seviyorum baba…
biyolojik baba kaynayan şu lanet dünyada, bana gerçek bir baba olduğun için seni seviyorum… tütün de koksan, ter de koksan 22 yıl boyunca, benden o kokunu esirgemediğin için seni seviyorum… hayatımdaki ilk pavyon deneyimimi, ilk içkimi, ilk sigaramı senin yanında içtiğim ve iyiyi kötüyü öğrenmemi benim mantığıma bıraktığın için, bana güvendiğin için seni seviyorum… bir kadına nezaketle davranılacağını “ 50 yaşına gelen anneme perim diyerek” bana aşıladığın için seni seviyorum…
seni seviyorum baba… çünkü ben senin oğlunum…
geçen sene yazmıştım bu yazıyı sana. bu yıl paylaşmak istedim herkesle. ne kadar çok kişi okursa sanki o kadar çok duyacaksın gibi hissettim.
beni burada yanız bıraktığın 2. doğum günün bugün…sana dokunamayacağım, tenini hissedemeyeceğim lanet bir gün… her çocuğun yaptığı gibi o gün bende seninle olacağım sabah… hatta sana geçen sene yaptığım süprizi tekrarlayacağım. yine aramızda kalsın gelirken bira getireceğim… hani şu son nefesini verirken elinle işaret etmiştin ya? yetiştirememiştim… baş başa laflar, içeriz yine… annem duymasın yine ama…
"iyi ki doğdun, nice uzun, mutlu yıllara" yazmak için canımı verirdim biliyormusun..
yok be baba ağlamıyorum… toz kaçtı..