0
otel 3
se
ben ise halen bir karar verme aşamasını bir sigara ile sonuçlandırmaya çalışıyordum..
selin:volkannn…
ben:efendim canım..
selin:ne yapıyorsun balkonda?
ben :erken uyandım, temiz hava alıyorum.
selin:sabahın köründe sen sigara mı içiyorsun?
sigara yüzünden tartıştık,aç karnında bir daha içmeyeceksin diye söz verdirdi.
yanına gittim, yeniden birlikte olduk ve duş alıp oteli terk ettik.
selin ile geri dönerken,ben hala karar verebilmiş değildim ve bunu da ona söylemek istemiyordum. sanki rüzgar bizi nereye savurursa onu yaparız dercesine…
evine bırakmadan son kez bir kafede kahvaltı yaptık,pek bir şey yiyemedi üzüntüden.
hasta olduğunu düşündüm veya yaşadıklarının ağırlığıdır dedim.
ama ona” illa ben mi yedireyim sana papatyam“demekten de kaçınmadım ve zorla bir şeyler yemesini sağladım.”madem savaşmak istiyorsun, güçlü ol öyleyse” dedim..
onu 1 sokak geride indirdim ve eve döndüm. yolda ağlıyordum,bir sürü fırsatı tepmiştim ve selin’de bunun farkındaydı.
selin mesaj attı:
-“eve vardığın zaman mesaj at,iyi olduğunu bilmek istiyorum canımm.”
eve ağlayarak girdim ve odama geçip, hayat ile bağlarımı geçici olarak koparma kararı aldım.
-selin’e mesaj yolladım “evdeyim ve iyiyim. merak etme, kocaman öptüm..”
çok geçmeden hasta oldum ya soğuk duştan,ya da balkondan. burada tek yapmam gereken, mezuniyet töreni kalmıştı artık..
selin’i unutmalı mıydım yoksa onunla gelecek hayalleri kurmalı mıydım?
aslında eve gidebilirdim, sonuçta babam kalp krizi geçirmişti ve ben babama bir şey olsa burada üzüntüden ölürdüm. mezuniyet töreni sadece bir bahane idi, selin’i bırakıp gitmeyi göze alamadım.
sanki halen ekgib bir şeyler vardı, yaşanması gereken..ama yaşanmamış!
selin benimle birlikteyken, ailesiyle telefonunu açmadı diye tartışmış ve kızı fena azarlamışlar. bana konuyu anlatan bir mesaj yazdı.
-“annem, ağzıma etti resmen. lütfen gidelim buralardan.eve dönmek istemiyorum ben volkan.”
bunalim
mezuniyet törenine birkaç gün kalmıştı ben ise bitik konuma gelmiştim. saç,sakal birbirine karışmış, tuvalet dışında odasından çıkmayan garip bir kişilik olmuştum.
doğru dürüst yemekte yiyemiyordum eskisi gibi…
ajandamız olduğunu söylemiştim selin ile birlikte yazdığımız ve bir onda bir bende kalıyordu.
böylelikle içimizden gelenleri yazıyorduk ve tartışmalarda bu kırmızı ajanda durumu kurtarıyordu.son bende kalmıştı ve ben sayfalarını çoktan okumaya başlamıştım.ama gerçek yaşamdan düşünceler peşimi birakmıyordu:
selin’in son mesajı gözlerimin önünden gitmiyordu ve ben halen bir cevap yazamamıştım.
mesaj geldi, sevinçle burukluk arasında selin’den olduğunu düşünerek açtım. burcu’ydu.
“-volkn znyt trnine brlkte gdyruz. untmdn dgl mi?” kız adımı bile kısaltarak yazıyordu. ilginç ve komik geldi. gülümsedim…
selin, düşüncelerimin tamdıbını kaplıyorken burcu’yu düşünemiyordum bile.
hele mezuniyet törenine selin’de gelirse ve beni burcu ile birlikte görürse.. küfür etsem daha iyiydi.
selin’i bırakmayı düşünmüyordum, çünkü onu ilk günkü kadar sevebiliyordum. oysa kimseyi böyle sevemedim ki ben.. dedim..
beni cevap yazmaktan vazgeçiren selin olmuştu.ama yeni bir mesaj daha geldi. burcu’dan yazmış yine.
-“ordmsın?cvp yzmk çk mu zr?sna gre hzrlk ypcm.acl br cvp yz bna..” aslında kıza söz vermiştim yarım ağızla da olsa ama selin’e vereceğim acı, bana verdiğim o sözlerimi bile geri yediriyordu. oysa ben sözünden asla vazgeçen biri değildim.
burcu’ya cevap yazma zorunluluğunda hissettim kendimi. sonuçta o da bir insandı ve değer vermesem de o bana değer veriyordu.
“selam burcu. kesin bir şey söyleyemiyorum, daha zamanımız var. sana haber vereceğim”
fazla geçmeden yanıt geldi.
“brlkte gtmycksek br dha msj yzma ve snnle grşmylm olr mu?bye..”
elimde neler var diye düşünmeliydim olasılıkları acilen.
-burcu ile mezuniyete gitmesem bitirecekti ve bir daha görüşemeyecektik.
-burcu ile gidersem selin görebilirdi ve benim için çok daha değerli selin’i kaybetmek olurdu bu.
-mezuniyete her ikisi ile birlikte gitmesem selin’i göremezdim, burcu ile de biterdi.yok yok bu hepsinden çok saçma oldu.
ben bunları düşünürken fatih girdi eve, benim odaya yöneldi ve kapıyı çaldı. buzlu camdan görebiliyordum o’nu.
i̇çeri girerek odaya baktı ve:
fatih: (odanın darmadağın olmasını ve beni kast ederek)olm bu ne hal?
ben:yok bir şey ya fatih.
fatih:kalk toparlan biraz.bu gece misafirler gelecek. sana neler oluyor çözemiyorum volkan.
ben:hayırdır,kim geliyor? hatun mu yaptın yoksa?
fatih:kalk yataktan, şuraları toparlayalım biraz.. kendine de çeki düzen ver biraz. hadiii!
fatih kimin geleceğini söylememişti yarım ağızla bile olsa.
ayağa kalktım ve odamı fatih ile birlikte toparlarken kararımı vermiştim.bir hayatı kendimle birlikte mahvetmiştim ve bir başka hayatı aynı hale getirmek istemiyordum.
mezuniyete gidecektim..ama burcu ile değil!
mi̇safi̇r
fatih ile odamı toparladıktan sonra, bulaşıkları yıkadık ve ben berbere gittim. döndüğümde ise küçük bir şok yaşadım..
ayfer ve arkadaşı bizdeydi ama neden gelmişlerdi?
odaya girip selamlaştık ve ayfer’in yanındaki kızın adının sibel olduğunu öğrendim.
ayfer ile fatih konuşuyorlardı ve konuşmalarındaki sıcaklıktan aralarında bir ilişki olduğunu anlamıştım.
bunca zaman neden birlikte değillerdi onu anlamamıştım.
sibel beyaz tenli, balık etliydi ve bana göre güzel sayılabilecek kategorideydi.
biraz basenliydi, uzun saçları düz, bakımlı ve yüzü ise bebek gibi masumdu.
sibel’e yönelerek sıkılmasın diye birkaç soru sordum;
ben:nerelisin sibel?
sibel:i̇stanbulluyum.sen nerelisin?
ben:sakaryalıyım dedim.
sibel:gelmiştim sakarya’ya.
ben:beğendin mi peki?
sibel:hayır. çark caddesi mi ne vardı sizin orda erkekler laf atmıştı bana. sinir olmuştum.
ben: (kendi şehrimin sap tiplerinden utanarak) doğrudur, sakarya’da var böyle bolca tip. dedim. sakarya’da ne giydiğini merak etmiştim, çünkü biraz açık giyinin o merkez caddesinde bile kesin lafla veya başka bir şekilde taciz ederlerdi.
sibel:i̇stanbul hiç böyle bir yer değil dedi. fatih ve ayfer ile aynı sınıftasın değil mi?
ben:evet dedim.son sınıfta mısın sende?
sibel:evet dedi.
ben:gelecek misin törene? kızlar tören, etkinlik gibi organizasyonları kolay kolay kaçırmazdı, amaç hayatında biri olup olmadığını öğrenmekti.
sibel konuşurken gözlerine baktım. sıcaktı,kişiliğini de sözcüklere yansıtabiliyordu.
fatih ve ayfer biz nescafe yapıp geliyoruz. evden bir şeylerde yapıp getirmiştim.siz oturun biz geliyoruz dedi ve kalktılar.
sibel ile baş başa kalmıştım. onun beyaz teninde yalnızlıktan mı yoksa bakışlarımdan mı yanakları utançtan kırmızı olmuştu.ama konuşurken gülümsemeye devam ederek,
bu utancını gizlemeye çalışıyor, gözlerime bakmaktan kaçınıyordu.
utangaç tavırları ve kişiliği onu hoş bir kız yapmaya yetiyordu.
törene kız arkadaşlarıyla katılacaktı ki bu da “ben yalnızım” demekti.
sibel’in sorusu ile irkilmiştim ama bir tek “gidiyorsun?” kısmını anladım ve “üzgünüm” deyip soruyu tekrar etmesini rica ettim.
sibel:sen kiminle gidiyorsun?
ben: (gülerek) sanırım kimseyle dedim.
su tören ve balo’da beraber olmamıza izin vermeyecekti ve bunun için elinden geleni yapacağına emindim.
düşman gibiydik ve ben su’nun hep aleyhime uğraştığını biliyordum.
sibel: (aldığı cevabın etkisiyle gülümseyerek) okul bitti sayılır ne yapmayı düşünüyorsun peki?
ben:bir iş bulup, çalışırım ama sakarya’da kalır mıyım bilmiyorum dedim.
sibel:istanbul’u dene.hem iş olanakları çok fazla hemde güzel şehir.
ben:oranın trafiği kötü.hem orda çalışsam bile çalıştığım sağa sola gider, elimde bir şey kalmaz bana dedim ve ekledim i̇stanbul’da nerdesin?
sibel:maltepe’de oturuyoruz. ablam bankacı, babam ise öğretmen. emekli oldu geçen sene..
sibel’in sözünün yarısında fatih ile ayfer odaya girdiler ve nescafeler, kuru pastalar eşliğinde televizyon seyrediyorduk.
fatih ile ayfer, kendi aralarında konuşmaya başlamıştı.
ben:sibel tavla biliyor musun?
sibel: (gülerek) tabiî ki biliyorum.
ben:hadi oynayalım,o zaman dedim.ama gülerek boş boş olmaz haberin olsun dedim.
gösterdiğim yakınlık, sibel’in hoşuna gitmişti.
sibel: (gülerek ve kendine güvenen bir tavırla)neyine oynamak istiyorsun peki?
ben: ben yenersem i̇stanbul’a geldiğimde beni gezdireceksin. peki sen?
sibel: (gülerek)bir dahaki görüşmemizde benim için kek yapacaksın.
hayatımda kek yapmamıştım oysa, kesin berbat ederdim. yenilmemeliydim,yoksa işim kötüydü.
güle oynaya başladığımız tavla da,biraz da şansın yardımıyla skoru 4-4’e getirebilmiştim.
sibel, tavlayı çok agresif oynuyordu ve stratejisi çabuk kaçıp, çıkmamı engelleme üzerine kuruluydu ama yenilmişti ve ben derin bir oh! çekmiştim.
sibel:ya sen hile yaptıınnn!
ben:yok vallaha hile yapmadan oynadım dedim gülerek..
fatih:bitti mi sizin tavla?
ben:evet, sibel yenildi dedim.bir kızın beni yenmesine izin veremezdim…
fatih:okey oynayalım o zaman.
ben:gel bakalım takımlara fatih dedim.
fatih ile odadan ayrıldık, okey takımını bir leğenin içinde saklıyorduk ama bulmamız kolay olmadı.
odaya girdik, çiftli oynayacaktık ve sibel benim partnerim olac
Tümünü Göster