1. 101.
    0
    ______________________________________________________________________

    büfedeki kahve fincanlarının, sehpadaki yapma çiçeklerin, doldurulmuş kuşların arasına kamber ağabeyle çekilmiş fotoğraflarını da koymuştu. bu fotoğraflarda daha açık saçıktı leyla abla. kamber ağabeyle ya el ele tutuşmuşlar, ya başbaşa vermişler, ya da kucak kucağa durmuşlardı. ikisi de mutlu gözüküyordu. resimlerine bakarken nedense kamber ağabeyi kıskanır gibi oldum. o anda yaşımın biraz küçük olduğuna üzüldüm. bir an önce büyümeyi kamber ağabey gibi bıyıklı, kocaman adam olmayı, tıpkı onun gibi fotoğraflar çektirmeyi hayal ettim.

    leyla abla gramofonun kolunu kurup da üstüne bir plak koyunca kendime geldim. yine o şarkıydı:

    "doyulmaz hüsnü andır, kanılmaz bir içim su... "

    yanık bir kadın sesiydi plaktaki.

    - hamiyet yüceses söylüyor dedi. hiç duydun mu bu adı?

    duymadım anlamında başımı salladım.

    leyla abla da sesini plaktaki sese kattı:

    "dillerde söylenen o, yollarda gözlenen o... "

    leyla ablanın sesi de güzel, içliydi. söylerken gözlerini kapatıyor, kendini iyice şarkıya veriyordu. sanki benim yanımda değil, koca bir kalabalık karşısındaydı. eline mikrofonu almış, yüzlerce, binlerce dinleyiciye sesleniyordu. kendini o kadar şarkıya veriyordu ki, yer yer hüzünleniyor, gözleri buğulanıyordu.
    ···
   tümünü göster