1. 51.
    0
    işte bir kez daha kuruluyor sandıklar.
    Bir kez daha, meydanlar, AKP'siyle, CHP'siyle, MHP'siyle ve bilcümle düzen partisiyle birlikte yeni seçim
    vaatlerine, dışı cilalı içi boş “demokrasi” ve “özgürlükler” vaazlarına tanıklık ediyor. Tıpkı bir önceki ve ondan
    önceki ve ondan da önceki seçimlerde olduğu gibi…
    Seçim meydanlarında utanmazca ve aymazca, işçilerin, köylülerin, Kürtlerin ve diğer ezilen kesimlerin
    “haklarından” bahseden AKP, CHP gibi düzen partileri; yoğunlaşan ekonomik, askeri ve siyasi saldırıları, gerilla
    cenazelerine yapılan işkenceleri, kullanılan kimyasal silahları, cenazelerini almak isteyen ailelere yönelen baskıları
    ise görmezden geliyor, bu gerici saldırıları alkışlıyor.
    Devlet bir taraftan işçiyi, köylüyü, ezileni geleceksizliğe mahkûm ediyor diğer taraftan “ülkemiz büyüyor” diyor.
    Devlet bir taraftan Kürd'ü katlediyor, onurlu mücadelesini bastırmaya çalışıyor diğer taraftan “demokrasi ve
    özgürlük” havarisi kesiliyor. Devlet bir taraftan Ermeni Sevak Balıkçıları katlediyor diğer taraftan “biz kardeşiz”
    diyor!
    Bu gerici zihniyet yüzlerce yıldır hüküm sürüyor.
    işte tam da böylesi bir süreçte sömürü düzeni 12 Haziran'da genel seçimlere gidiyor. Ezilenlerden “güvenoyu”
    talep ediyor, onlardan “yeni dönem cellâdını” seçmesini istiyor. Meydanlar, televizyonlar, gazeteler, duvarlar
    düzen partilerinin alışıldık yalanlarıyla süsleniyor.
    AKP, “ekonomik büyümeden”, “enflasyonun düşmesinden”, “eğitim ve sağlık alanlarında attığı dev adımlardan”,
    “çılgın projelerden” vb. bahsederek oy istiyor ve “istikrar sürsün” diyor.
    CHP, MHP ve diğer düzen partileri ise; AKP'nin yalan söylediğini, halkı aldatarak iktidarını korumaya çalıştığını
    söylüyor ve “asıl biz iktidara gelince bütün sorunları çözeceğiz” diyor.
    Sonuç olarak gerek AKP gerekse de CHP ve diğer bütün düzen partileri aynı noktadan hareket ediyorlar:
    gerçekleri çarpıtarak halkı yükselme tahtasına çevirmek.
    Şimdiye kadar sergilenen onlarca seçim oyununda düzen partileri halkın acılarıyla alay ettiler. işte AKP'sinden
    CHP'sine uzanan bu koronun meydanlarda “bülbül gibi” şakımasının temel sebebi onlarca yıldır kendisini tekrar
    eden bu süreçlerden çıkardıkları derslerdir. “Halkı aldatma sanatında” ustalaşmış olmalarıdır.
    Aralarındaki kapışmalar, küfürleşmeler eşliğinde ortalığa saçılan “kaset savaşları” emperyalist haydutlara “ben
    daha iyi uşaklık yaparım” ilanıdır. “Ağaların, patronların çıkarlarını benden iyi kimse koruyamaz” feryadıdır. “Halkı
    ben daha güzel aldatırım, memleketi daha fazla paraya satarım” dalaşıdır.
    Sadece AKP'ye Değil, Gerici-Faşist Düzene ve Onun Bütün Partilerine HAYIR!
    Halkın sorunlarını çözeceğim diye meydanlara çıkan düzen partileri, halkın yaşadığı sorunları elbette biliyorlar!
    Çünkü kendileri ezilenlerin yaşadığı sorunları yaratanların uşaklarıdır! Sömürücü zorbaların kapı kullarıdır! Ve
    görevleri bu gerçekleri çarpıtarak halkı aldatmaktır.
    Ezilenler; AKP'sinden CHP'sine kadar bütün düzen partilerinin oyunlarına karşı uyanık olmalıdır. Bütün gericifaşist
    kesimlerle arasına kalın bir set çekmelidir. Aksi durumda bir gerici partiye karşı olurken bir diğer gerici
    partinin kaldıracı haline gelmekten kurtulunamaz.
    Bugün kimi ilerici ve demokrat, politik kitle örgütleri ile meslek örgütleri, sendikalar, odalar, dernekler ve kişiler
    “AKP'ye Hayır” çalışması yürütmektedirler. Yanı sıra bu kurumlardan bazıları da “Devrimci Kemal”, “ikinci
    Kemal”, “Halkçı Kemal”, “Dersimli, Alevi Kemal” söylemleriyle açıktan veyahut dolaylı olarak “AKP Karşıtlığı” adı
    altında bu gerici cenahı desteklemektedir.
    Açıkça ifade etmek gerekir ki bu kişi ve kesimler büyük bir yanılgıya düşerek bir utanç belgesinin altına imza
    atmışlardır. Bu utanç belgesinin açığa çıkardığı vebal sorumlularına ait olacaktır. Örneğin; CHP'yi Kılıçdaroğlu'ndan
    dolayı desteklediği ifade eden ve CHP'den aday olmak için adeta köşe kapmaca oynayan bu kesimler; gericileri,
    faşistleri, cellâtları halkımıza şirin göstererek bilinçlerinin bulandırılmasında büyük bir sorumluluk üstlenmişlerdir.
    Bu kesimler AKP'nin alternatifinin, yine bu düzenin temsilcisi sözde muhalefet partileri olmadığını bilmiyor mu?
    Öyle olsaydı sadece 1950 sonrasında birbirinin peşi sıra meclis koltuklarını dolduran partilerin ezilenlerin
    sorunlarını çözmesi gerekmez miydi?
    Mustafa Kemal'den bu güne kadar uzanan gerici-faşist CHP'nin halkın en temel sorunlarını onlarca yıl evvel
    ortadan kaldırması gerekmez miydi?
    Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne kadar iş başına gelen 60 tane hükümetin ve bu hükümetlerin başkanlıklarını
    yapan nice “değerli” efendilerin bizleri kurtarması gerekmez miydi?
    Biraz daha somutlaştıracak olursak; 1950 yılında CHP'nin karşısına birden bire ezilenlerin “kurtarıcısı”, “umudu”
    olarak çıkarılan Demokrat Parti halk için ne yaptı?
    Ya dağa taşa “Umudumuz Karaoğlan” yazdıran Ecevit?
    Ya “Mücahit” Erbakan?
    Ya Özal, Demirel, inönü, Çiller?
    Ya hedef 2023 diyerek “istikrar bozulmasın” diyen Tayyip Erdoğan?
    Böyle sayısız örnek vermek mümkün… Fakat fazlaca uzatmaya lüzum yok. Hepsi halka zulüm etmiştir! Ağanın
    patronun kasasını doldurmuş, emperyaliste uşaklık etmiştir!
    Ezilen milyonlar umut olarak meclise ve düzenin yarattığı “kurtarıcılara” sarıldıkça aldatılmıştır. Ve nihayetinde
    “kurtarıcılar” sözcülüğünü yaptıkları ağaların ve patronların ceplerini doldurmuşlardır. Bizlere ise işsizlik,
    yoksulluk, geleceksizlik, açlık, eşitsizlik, baskı ve zulüm düşmüştür.
    12 Haziran seçimlerinden sonra da ezilenleri bekleyen tablo aynıdır. Çünkü meclis ülkemizde hiçbir anlam ve
    önem taşımamaktadır. Meclis; ağaların ve patronların, ezilenleri aldattığı, bilinçlerini bulandırdığı, “demokrasi”
    yalanlarıyla savunmasız hale getirerek düzene yedeklemeye çalıştığı “uydurma” bir oyun alanı olmanın ötesinde
    bir değer taşımamaktadır.
    Bu gerçeklik altında, “Ne yapayım seçenek yok, bir umut işte” diyerek atılan her oy kendi ellerimizle cellâtların
    “kurtarıcı” olarak palazlanmasına hizmet edecektir.
    “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” derler. AKP'sinden, CHP'sine kadar bütün düzen partileri yaptıkları işlerle
    kimlerin temsilcileri olduklarını her gün göstermektedirler. Ötesi boş laftır.
    Kurtuluşumuz Sandıkta Değil, Devrimdedir!
    işte tüm bu nedenlerden dolayı seçim oyununun parçası olmamak için,
    Sömürü ve zulüm düzeninin, onun meclisinin teşhirini yapmak için,
    Düzenden değil örgütlü mücadelemizle yaratacağımız aydınlık yarınlardan beklentimiz olduğunu haykırmak için,
    Kürtlere, Ermenilere, Alevilere ve diğer ezilen kesimlere yönelik inkar, imha ve asimilasyon politikalarına karşı
    çıkmak için,
    işçiler, köylüler, gençler, kadınlar üzerinde yoğunlaşan saldırılara karşı emeğimize ve geleceğimize sahip çıkmak
    için,
    Sandık başına giderek sömürü düzenine “güvenoyu” vermemek için,
    Göstermelik, uydurma, oyun alanı TBMM'yi meşrulaştırmamak, çözüm gücü olarak göstermemek için zulüm
    düzenini ve onun meclisini BOYKOT edelim
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster