1. 1.
    0
    gâfil ittihatçilar, is basina gelince, "kiliseler kanunu" denilen bir kanun çikardilar. rum ve bulgarlar'in müstereken yasadiklari yerlerdeki kiliseleri onlar arasinda taksimi için nüfûs ekseriyetini esas aldilar. sayim yaptilar. hangi taraf ekseriyette ise kiliseyi hükûmet kuvvetlerini kullanarak o tarafa teslim edip kilisesiz kalan tarafa da iki sene içinde devlet parasiyla yeni bir kilise yaptirarak aralarindaki ihtilâfi bertaraf ettiler.

    bu surette kiliseler kavgasi hitâma erince, bulgarlar ve yunanlar, birkaç yil içinde dost olduklari gibi, ezelî düsmanimiz sirplilar'i da yanlarina alarak balkan harbi'ni baslattilar.

    ittihat ve terakkî hükûmetlerinin cehâlet ve hiyânetleri saymakla bitmez... sultân abdülhamîd han'in artik yahûdî güdümüne girmis bulunan ingiliz siyâsetine karsi almanlar'i tahrîk etmesinin mâhiyyetini anlayamayan ittihatçilar, balkan harbi'ni mütaakiben ortaya çikan i. cihan harbi'ne de almanlar'in yaninda girmek ahmakligini gösterdiler. hem de bir yahûdî emr-i vâkîsi ile...

    ittihatçilar, düsman tazyîkindan kaçiyormus gibi yaparak çanakkale bogazi'ndan içeriye giren goben ve breslaw isimli iki alman zirhlisini gûyâ onlari satin aliyorlarmis gibi göstererek müttefiklerin protestolarindan kurtulmak istediler. bu gemilerin filo kumandani amiral suson yahûdî asilli idi. hususî bir tâlimatla hareket ediyordu. gemi efrâdinin istanbul'da gibildigini söyleyerek karadeniz'e açilmak müsaadesi istedi. artik osmanli bayragi çekmis olan bu gemilere bir türk kumandan tâyin edilmemisti. amiral suson, karadeniz'de bir rus nakliye gemisine taarruz ederek osmanli devleti'ni bu emr-i vâkî ile harbe soktugu zaman, bundan, enver pasa disinda hükûmet erkânindan hiç kimsenin haberi yoktu.

    henüz balkan harbi fâciasinin yaralari sarilmamisken sirf almanlar'in yükünü hafifletmek maksadiyla osmanli devleti'nin hazirliksiz bir surette harbe dâhil olmasi, yikilisin en korkunç âmili olmustur.

    harbin sonu belli olmaya basladigi hengâmede, sultân abdülhamîd'i devirmekle hatâ ettiklerini nihâyet anlayabilen ittihat ve terakkî reisleri enver ve talat pasalar, artik beylerbeyi sarayi'nda ikâmet etmekte bulunan mahlû (tahttan indirilmis) pâdisâh'i ziyâret edip fikrini sordular. o koca sultân, bir atlas getirterek onlara, ingiliz sömürgelerini göstertti. nüfûslarini yekûn ettirdi. sonra almanlar'in sömürgelerini sordu. tâbi almanlar'in sömürgesi olmadigi ortaya çikti. sultân keder dolu bir hüzünle:

    "–su hesâbi da mi yapamadiniz?!. hiç ingiltere'ye karsi almanlar'in yaninda harbe girilir miydi? ben almanlar'i ingiliz emellerini dengelemek için kullandim. bundan öteye birsey düsünmedim. simdi fikrimi soruyorsunuz!.. bu evvelce gerekliydi; artik çok geç!.." dedi.

    ikisi de nemli gözlerle sarayi terkederlerken:

    "–bizler böyle bir sultanin kiymetini takdîr edemedik! ne büyük bir hatâya düstük!.." diyorlardi.

    a
    çanakkale harbi esnasinda düsman donanmasinin marmara denizi'ni geçebilecegi endisesi ile tedbir olarak pâdisâh ve hükûmetin eskisehir'e nakli kararlastirilmisti. abdülhamîd han, durumdan haberdar olunca bunu büyük bir cesâret ve secâatle redderek:

    "–ben fâtih sultan mehmed han'in torunuyum!.. hiçbir zaman bizans imparatoru kostantin'den asagi kalamam! dedem fâtih istanbul'u alirken, kostantin askerinin basinda savasa savasa ölmüstür. birâderim nereye giderlerse gitsinler.. fakat bilinmelidir ki, o ve hükûmet, istanbul'dan ayrilirlarsa bir daha dönemezler. bana gelince; ben, beylerbeyi sarayi'ndan ayagimi disariya atmam!" dedi.

    nitekim o'nun bu kararliligi karsisinda pâdisâh ve hükûmet istanbul'da kaldi. böylece devletin daha o gün yikilmasi önlenmis oldu.

    son derece yogun, yorgun ve çileli bir ömürden sonra abdülhamîd han, yetmis yedi yasinda 10 subat 1918'de rahmet-i rahmân'a kavustu. mekâni cennet olsun!.. rahmetullâhi aleyh..
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster