1. 1.
    0
    diye bagirmis ve arabanin seyis mahalline oturarak ecnebî sefirlerin alkislari arasinda atlari kirbaçlayip sarayina avdet etmistir.

    devrinin sözde münevverlerinin gafletine bakiniz ki, belçikali ermeni jorris'in tertibi eseri olan bu suikati alkislayanlar görülmüstür. hattâ zamanin gözde sâiri tevfik fikret, bu hâdiseyi anlatan 'bir anlik gecikme' anlamindaki "bir lahza-i teaahur" isimli siirinde suikastçiyi 'sanli avci' diyerek tebcil etmekte ve suikasdin muvaffakiyetsizlikle neticelenmesinden dogan teessürlerini terennüm etmekteydi. buna ragmen sultân abdülhamîd'in kendisine karsi en küçük bir mukâbelesini tarihler kaydetmemektedir.



    sultân abdülhamîd devrinin gâilelerinden biri de o siralarda filizlenmeye baslayan yahûdî mes'lesidir. 1982 yilinda isviçre'nin bazel sehrinde 'ilk siyonist kongresini' toplamis olan teodor hertzel, daha önce yazdigi "yahûdî devleti" isimli kitâbiyla dünyâ yahûdîlerinin filistin'de yeniden toplanmalari gerektigi yolunda tesebbüse geçmis ve bu gâye için o gün dünyânin en büyük zengini olan yahûdî roçilt âilesinin destegini saglamisti. onun namina iki kere türkiye'ye gelen ve yahûdîlerin filistin'e avdet edip orada ikâmet eylemeleri mukâbilinde osmanli devleti'nin dis borçlarini ödemek teklifini roçilt namina sultân abdülhamîd'e arzetmis olan hertzel'in, o'nun çelik gibi sert irâdesine çarparak redde mahkûm olmasi sebebiyle, yahûdîler tarafindan bütün dünyâda o büyük hükümdar için bir karalama kampanyasi baslatilmistir.

    bu kampanya sebebiyledir ki, otuzüç senelik saltanati boyunca hiç kimsenin burnunu kanatmamis, ancak ana ve babasini öldürmüs olan bir cânî disinda normal mahkemelerce verilen îdâm cezâlarini bile tenfiz ettirmemis, kendisine suikast yapan bir haremagasini ve hattâ ermeni jorris'i dahî afvetmis bulunan sultân abdülhamîd han için haksiz ve mesnedsiz bir sûrette 'kizil sultan' lakabi, meshur ve harciâlem bir hâle getirilmistir. hayfâ ki, yahûdîlerin îcâd edip ermenilere armagan ettikleri bu iftirâ, böyle ecnebî kimselerden ziyâde vatanin o gün bugündür bir çok talihsiz türk asilli nesilleri arasinda da revaç bulmustur.

    filistin'e göç edip yerlesmek gibi ilk nazarda mâsumâne görünen arzularinin sultân abdülhamîd tarafindan mutlak bir sûrette redde mahkûm oldugunu gören yahûdîler, o mübârek sahsiyeti bertaraf etmedikçe emellerine ulasamayacaklarini anlamakta gecikmediler. bundan dolayidir ki, önce istanbul'da ve sonra da yahûdî muhiti selânik'te temerküz eden ittihat ve terakkî cemiyetini kurdurarak vatanin bir kisim bedbaht evlâdlarini bir propaganda sisinde bogdular.

    tehlikeyi gören sultân abdülhamîd, yahûdîlerin filistin'de toprak satin almalarini yasakladigi gibi, onlarin bu emellerine muvâzaa yoluyla ulasmalarini engellemek için de, her arâzîsini satmak isteyenin yerini sahsî parasiyla satin alarak "emlâk-i sâhâne" hâline getirmistir. filistin çiflikât-i sâhânesi böylece vücûda gelmistir. sultan abdülhamîd bunlara ilâveten oradaki müslüman nüfûsu da artirma yoluna gitmistir.

    o sirada rus tahrikiyle tesekkül etmis çeteler, balkanlar'i cadi kazani hâline getirmis bulunuyordu. bunlarla mücâdele eden birliklerin birtakim subaylari, ittihat ve terakkî ve onun arkasindaki yahûdîlerce igfâl edilmislerdi. bunlar isyân ederek abdülhamîd han'i ii. mesrûtiyet'in ilânina zorladilar.

    abdülhamîd han, yeni bir kânûn-i esâsî hazirlatip tatbik etmeyi düsünüyordu. fakat gayet buhranli ve ihtilâl hazirliklarinin yapildigi karigib bir ahvâl içinde buna firsat bulamamisti. mecbûren eski kânûn-i esâsîyi yürürlüge koydu.

    meclis-i meb'ûsân 17 aralik 1908'de toplandi. en azili osmanli düsmanlari dahi meb'ûs seçilerek meclise girmisti. hatta ne hazîndir ki, mecliste azinliklarin te'sîri müslüman meb'ûslardan daha çoktu.

    ittihat ve terakkî iktidari, kisa zamanda halkin umûmî sûrette nefretini kazandi. karsilastigi tenkîdleri siddetle bastiriyor ve muhâliflerini gazeteci veya fikir adami demeden suikastlerle yok ediyorlardi. bu durum, zuhûr eden nefreti had safhaya çikarinca, kendi iktidarlarini korumak için sâdik adamlari sandiklari avci taburlarini rumeli'den getirip taskisla'ya yerlestirdiler. ancak bunlarin baslarindaki subaylar, kisa zamanda beyoglu âlemleriyle siyâset girdabina sürüklenip askerleriyle alâkalarini kestiler. serbest kalan avci taburlari efrâdi, halkla temas edince, ittihat ve terakkî'nin irtikâb ettigi mel'ûnâne zulüm ve hiyâyetlerini ögrenerek kendilerini korumaya me'mur olduklari bu kadroya karsi ayaklandilar. istanbul'da birkaç gün terör hâkim oldu. bazi ittihat ve terakkî milletvekilleri sokak ortasinda katledildi. iste 31 mart vak'asi denilen hâdise budur. bu ayaklanma sebebiyle iktidarlarini tehlikede gören ittihat ve terakkî, rumeli'den "hareket ordusu" denilen çogu rum, ermeni ve yahûdî çapulcusu onbes bin kisilik bir kuvveti istanbul üzerine sevk ettiler.

    sultân abdülhamîd, bu gürûha karsi -maalesef- asiri merhameti sebebiyle hareketsiz kaldi. halbuki sarayinin etrafinda iyi tâlim ve terbiye görmüs otuz bin asker vardi. neticede tâc ve tahti için su hengâmede bile kan dökmeye râzi olmayan sultân abdülhamîd, hareket ordusu'na arkalanan ittihat ve terakkî hükûmetince hal' olunarak tahttan indirildi. usûlen tanzîm edilen fetvâ da, tamamen haksiz ve mesnedsizdi. kendisine bulunabilen kusur, "kütüb-i mu'tebere-i dîniyyeyi cem' u ihrâk", yâni mûteber dînî kitaplari toplatip yaktirmakti.

    bu bühtanin asli sudur: o zaman kur'ân-i kerîm'in sahislarca basim ve yayini yasakti. kur'ân-i kerîm'i devlet bastirir ve parasiz dagitirdi. sahislarin kur'ân-i kerîm tab'inda gereken ihtimâmi gösteremeyecekleri düsüncesiyle konulmus bulunan bu yasaga ragmen kur'ân-i kerîm tab' olursa, bunlar müsâdere edilip ihrâk olunur (yakilir), külleri de îtinâ ile çignenmeyecek bir topraga gömülürdü.

    diger taraftan, hal' fetvâsi âid oldugu makamdan sâdir olmamistir. bu maksadla parlementoya celbedilen ve kendisine baski tatbik edilen fetvâ emîni haci nûrî efendi, pâdisâh'in hal'i için kâfî bir ser'î sebep mevcûd olmadigini beyândan sonra:
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster