0
abdülhamîd han, bu karigib iç bünyeye ragmen halkin huzûru ve ülkenin selâmetini saglayabilmek için bugünkü modern devletlere bile örnek olabilecek derecede sumüllü bir istihbarat teskilati kurmustur. bu teskilâtta kendisine karsi bombali bir suikasti gerçeklestirmis bulunan ermeni asilli jorris'i dahi bir istihbârât elemani olarak kullanmasi, sâyân-i dikkattir. hattâ ingilizler'in madrit büyükelçileri vefât ettiginde, onun açilan çelik kasalarinda sultân abdülhamîd'le muhâbere hâlinde bulunduguna dâir vesâikin ortaya çikmasi, ingilizler'i bu istihbârâtin kuvvet ve sumülü hakkinda dehsete sevketmistir. kendisi tahttan indirildikten sonra azili muhâlifleri tarafindan çiragan sarayi'nin yakilmis bulunmasi da, o'nun bu müthis istihbârât teskilâti ile alâkalidir. zîrâ bu sarayin bodrum katlari, lebâleb sultân abdülhamîd'e verilmis jurnallerle doluydu ve hiç süphesiz ki saray, onlari yok etmek için yakilmisti. çünkü bu jurnaller, ittihat ve terakkî'nin ileri gelenlerini birbirine düsürecek mâhiyetteydi. sathî bir nazarla bakildiginda, bunlarin birbirleri aleyhine sultân abdülhamîd han'a jurnallik ettikleri ortaya çikmaktadir.
bu jurnal keyfiyeti dolayisiyle de sultân abdülhamîd, muârizlari tarafindan haksiz ve çirkin bir sûrette itham edilegelmistir. gûyâ ulu orta verilmis saçma-sapan jurnallere istinâden birçok insani sürgüne gönderdigi pek çok yazilip söylenmistir. bu hususdaki gerçegin lâyikiyle kavranabilmesi ve merhûmun dirâyet, liyâkat ve hassasiyyetinin anlasilabilmesi için bir tek misâl zikredelim:
birgün yüksek seviyede bir me'mûrun çiragan sarayi önünden geçerken gûyâ:
"–âh sultân murâd efendimiz!.. sen basimizda olsaydin, böyle mi olurdu?!."
meâlinde bir söz söylemis oldugu yolunda bir jurnal alinmis ve bundan dolayi da o me'mûrun fizan'a sürgün edilmesi hususunda irâde-i seniyye sâdir olmustu. buna îtiraz eden sadrazam saîd pasa:
"–efendimiz, bu ne hâldir, anlayamiyorum?!. bu me'mûrun takriben alti ay önce ihtilâs (rüsvet) cürmü sâbit oldugu halde onu afvetmistiniz.. simdi ise, enti-püften bir jurnale istinâden onu sürgüne gönderiyorsunuz?!." demesi üzerine, o koca sultân sadrazam'a su cevâbi vermistir:
"–hayir pasa hazretleri, ben onu bu jurnalden dolayi sürgüne göndermiyorum! asil sebep, o zikrettiginiz ihtilâs cürmüdür. esâsen bu jurnali de kasden kendim verdirttim. lâkin onu, alti ay evvel böyle bir tertibe bas vurmadan cezâlandirsaydim, yalniz kendisini degil, çoluk-çocuk ve akrabâlarini da cezâlandirmis olurdum. onlar da es ve dostlarina karsi mahcûb olurlardi. simdi ise, bu adami gûyâ benim istibdâdima karsi çikmis bir insan sifatiyla kahraman telâkkî edecekler. böyle olmasini tercih ettim!.."
bu öyle bir hâdisedir ki, o'nun devri için sürüp gelen hakli-haksiz tenkîdlerin degerlendirilmesinde bize büyük bir igib tutar.
sultân abdülhamîd'in kalbî rikkatini kavramaya yarayacak bir hâdise de sudur:
sultan abdülazîz'in sehîd edilmesinden bes sene geçmesine ragmen halk, bu menfûr hâdiseyi unutmamisti. kâtillerin yakalanip cezâlandirilmasini istiyordu. bu umûmî arzu üzerine yildiz'da hususî bir mahkeme kuruldu. bu mahkemede mithat pasa, hüseyin avni pasa ve daha bazilarinin abdülazîz han'in kâtili olduklari sâbit oldu. mahkeme bunlar hakkinda îdam cezâsi verdi. ayrica plevne kahramani gâzî osman pasa ve ahmed cevdet pasa gibi sahsiyetlerin dâhil oldugu kirk kisilik mûteber bir hey'ete de bu karar bir kere daha tedkîk ettirildi. onlar da, müttefikan karâri isâbetli gördüklerini beyân ettiler. buna ragmen sultân abdülhamîd han, îdâm cezâlarini sürgüne tahvîl etti. fazladan olarak da suçunu îtiraf etmis bulunan mithat pasa'nin cebine sürgüne giderken 800 altin harçlik koydu. insan, hâdiselerin içyüzüne vâkif olunca, bu büyük merhametli pâdisâha karsi dil uzatanlari aslâ afvedip hos göremez!..
sultân abdülhamîd han'in dünyâ çapinda ithâmina vesîle olan sebeplerden biri de, devrinde basgösteren ermeni mes'lesidir. ermeniler, ülkemizde yasayan gayr-i müslim teb'a arasinda bizim örf ve âdetlerimizi benimsemek yönünden müstesnâ bir durumda idiler. asirlarca "teb'a-i sâdika" olarak yâdedilmislerdi. fakat günün birinde kendilerini kullanarak siyâsî emellerine ulasmak isteyen ruslar'in propagandalarina muhâtab olarak sadâkatten ayrildilar. ilk önce rus tahrikiyla baslayan ermeni kipirdanislari, sonradan bütün hiristiyan bati devletlerinin alâkasini celbetmis ve onlar da bu ihtilâfa dâhil olmuslardir.
bu maksadla ermenileri silâhlandiran ruslar'in faâliyetini ve bunun nihâî gâyesini görmekte gecikmeyen dâhî sultân abdülhamîd han, ermenileri toplu olduklari bölgelerden saga sola cebrî bir sûrette göç ettirmek gibi bir tedbire bas vurmustur. fakat bu kadar mâsumâne bir hareket, yahûdî destegi ile de beslenerek onun aleyhinde beynelmilel bir propaganda tezgahlanmasini intâc etmistir. neticede kendisine viyana'da îmâl edilerek gönderilmis bir kupa arabasina îmâlât esnasinda uzun bir zamana ayarlanmis saatli bir bomba yerlestirilmis ve bu bomba, kendisinin seyhulislâm ile cum'a namazi hitâminda mûtâd hârici üç-bes dakika ayaküstü konusmasi sebebiyle o daha arabaya binmeden yildiz câmî-i serîfi önünde infilâk etmis, asker, sivil bir çok insan ölmüs ve yaralanmistir. herkesin telâsa kapildigi o hengâmede sultân abdülhamîd han, sükûnetini muhâfaza ederek:
"korkmayin, korkmayin!.."
Tümünü Göster