1. 1.
    0
    --spoiler--

    Hasan, casuslarını şövalye kılığına bürüyüp, düşman çadırlarına kadar sokmuştu. Bizim leventler içinde ispanyolca'yı ve başka kafir dillerini ana dili gibi konuşanlar çoktu. Hatta içlerinde on yıldan fazla ispanyol gemilerinde forsalık yapmış olanlar vardı. Bunlar vaziyeti hemen Hasan'a bildirdiler. Oğulluğum, anladı ki, birşeyler yapılabilirse, bu gece yapılacaktır. Yoksa yarın sabah, iş yaman olur. Leventlerini ve gönüllülerini dağ yolundan geçirtip kafir ordugahının arkasına düştü. Ay, bulutların ardına gizlenmişti. Gece kapkaranlıktı. Yağmur başladı ve gittikçe şiddetlendi ve testiden boşalır gibi yağmaya başladı. Nihayet hava fırtınaya çevirdi. Bütün bu alametler, Cenab-ı Hakk'ın, biz mücahit kullarının yanında olduğunu gösteriyordu. Leventlerim, düşmanın burnunun ucuna kadar gelmişti. Fakat düşmanın gözü yalnız gece karanlığından ve fırtınadan dolayı kapalı değildi. Gözlerine Tanrı tarafından gaflet perdesi de çekilmişti. Sarhoş köpekler gibi, çadırlarında sızmışlardı. - gazavat-ı hayrettin paşa
    --spoiler--

    --spoiler--

    Derhal istanbul Tersanesi'ne koştum. Devletin birçok liman şehrinde tersanesi vardı. Ama büyüğü, Haliç üzerindeki tersaneydi. Bu tersanenin dünyada eşi yoktu. Hiç bir tersane burası kadar gemi kızaklayamaz, işçi çalıştıramazdı. Akla gelebilecek her türlü sanat erbabı mevcuttu. işçilerin çoğu Hristiyan esirlerdi. Ama bedava değil, ücretle çalıştırılırlardı. Ücretlerini biriktirenler değerlerini öderler, hür olur, memleketlerine dönerlerdi. Ustaların ve mühendislerin hepsi Türk'tü. Tersanede çalışanların sayısı 20000'den az değildi. Murad edilse, bir yıl içinde, Venedik donanmasının bir eşini inşa etmek ve donatmak mümkündü. Gerçi istanbul Tersanesi'nin şöhreti dünyayı tutmuştur. Venedik kafiri bile, hakanımızla sulh içinde olduğu demlerde bu tersaneye kadırga ısmarlardı. Ancak gözle görüp içine girmedikçe, azametinin derecesini takdir edememiştim. Böyle bir tersane, bu kadar zengin bir devletle her şey yapmak ve Tanrı'nın izniyle başarmak mümkündü. - gazavat-ı hayrettin paşa
    --spoiler--

    --spoiler--

    Cerrahlara dedim ki : "Ağam Oruç'un kolunu, kim kurtarırsa, onu terazinin bir kefesine oturtacağım. Diğer kefesine altın koyup ihsan edeceğim. isterse beğendiği 10 esiri vereceğim." - gazavat-ı hayrettin paşa
    --spoiler--

    --spoiler--
    "Bu Oruç, dedikleri adamdan sakının. Onunla fazla konuşmayın. Okumuş ve bilmiş bir adama benzer. Müslümanlık üzerindeki bilgisi, benim Hristiyan dinindeki bilgimden fazladır. Gaflet etmeyin. Sizin cümlenizi tepetaklak etmeye kadir bir dinsizdir." Rodos gemisi, Antalya yakınlarında ıssız bir yere yanaştı. Sultan Korkut'un kapıcıbaşısı ile 100 Türk esiri buraya çıkarılıp bırakıldı. O gece rüzgar muhalif esiyordu. Hareket etmeyip sabahı beklemeye karar verdiler. Teknenin sandalını indirip, balık avlamak üzere açıldılar. Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Sandal gemiye yanaşamadı. Uzakça bir yerde sahile demir attı. Oruç Reis, bu fırsatı ganimet bildi. Göz gözü görmüyordu. Her yer karanlık ve fırtına içindeydi. Zincirlerinden boşandı. "Bismillahirrahim" deyip kendisini denize attı. Yüze yüze sahile çıktı. Selamete erişti. Yüzünü toprağa sürüp Tanrı'ya hamdeyledi. Yola çıkıp bir Türk köyüne geldi. iki tarafına bakınırken bir kocakarıcık önüne çıkadüştü : "Ey oğul, dedi; müşkül yoldan gelmişe benzersin. Gel, bu gece bana konuk ol." Kocakarıcık Oruç Reis'i evine zütürdü. Önüne yemek getirdi. Yedirip içirdi. Urbacığını değiştirdi. Oruç Reis o köyde 10 gün eğlendi. Köylüler, geceleri Oruç'u konuk etmek için biribiriyle kavga ettiler. - gazavat-ı hayrettin paşa
    --spoiler--

    --spoiler--

    O kışı gene Tunus'ta geçirdik. Bahar gelince sefere çıktık. 13 günde Mora'da Anapoli limanı açıklarına geldik. ispanya'ya gider büyük bir kafir teknesine rasladık. içinde 3-4 yüz cenkçi vardı. Altın işlemeli sancaklarımızı çekip toplarımızı ateşledik. Yedi defa düşman teknesine yanaşmak istedik. Yedincisinde yanaştık. Azim cenk oldu. Fakat kafir teknesini zaptettik. 150 yoldaşımız şehit oldu. 86 levend yara aldı. Öğrendik ki, kafir teknesinde 525 kişi varmış. Bunlar'ın 183'ünü esir aldık. Gerisi ölmüştü. içlerinde ispanya'da büyük bir memleketin valisi de vardı. Bir gemi daha zaptedip Tunus'a geldik. Ağam Oruç yaralanmıştı. Tunus'ta tedavi gördü, dinlendi. Ganimet malımız arasında 70-80 papağan ve 20 doğan kuşu vardı. Bunları Tunus Sultanı'na verdik. Bu seferden sonra namımız bütün kafir memleketlerine yayıldı. Bizi ortadan kaldırmak için kafirler ittifak eylediler. Dediler ki : "Oruç ve Hızır Hayreddin namında iki Türk peyda olmuş. Bu Hristiyan düşmanı yılanlar ejderha olmadan, basalım, isimlerini yeryüzünden silelim. Şimdi fırsat verirsek, belli ki bu Türkler başımıza çok iş açar." - gazavat-ı hayrettin paşa
    --spoiler--

    --spoiler--

    "Ey Oruç Kapdan, seni affettim. Cenab-ı Hak, affedici kullarını sever. Gerçi benim 16 pare teknemi yaktırdın. Ama içinden bir tek levendin burnunu kanatmadın. Hepsini kurtardın, kafire bir tek esir vermedin. Ben gemilerimin yanmasına kızmadım. Cenk ahvalidir, her şey olur. Senin dönüp yanıma gelmediğine kızdım. Ancak şimdi seni affettim. Hemen sağ olasın. Tekrar hatırımı aldın." Böyle deyip ağama çok ikram etti. Ağamın getirdiği hediyelerden fazla peşkeş verdi. Oruç ağam izin aldı. Kahire'den iskenderiye'ye döndü. Sultan, iskenderiye valisine emir yazmıştı. Vali, ağamı ve levendlerini ağırladı. Bir miktar safa ile vakit geçti. Bahar geldi. Oruç Reis, Sultan'a name gönderip gazaya çıkmak için izin istedi, izin çıktı. Ağam, Kıbrıs sularına doğru açıldı. O sularda 5 aded Venedik teknesini ganimet aldı. Oradan batıya gitti. Tunus sahillerinde Cerbe adasına geldi. Ganimet malını Cerbe tacirlerine sattı. Her levendin payına 25 zira Venedik çuhası, 4 tüfek, 4 tabanca ve 171,5 altın düştü. Oruç, iskenderiye'ye giden bir gemi buldu. En iyisinden çuha, tüfek, tabanca ile 13-14 yaşlarında bir kafir oğlancığı ayırdı. Mısır Sultanı'na gönderdi. Sultan : "Dünyada nimet hakkın gözeten ve iyilik bilir adam varsa," dedi; "oğlum Oruç Kapdan'dır." - gazavat-ı hayrettin paşa
    --spoiler--

    --spoiler--
    Levendler yemek, içmek için ceplerinden harcamazlardı. Her teknenin kazanı kaynardı. Haftada iki kere et verilirdi. Ancak levendler çok kere kendi ceplerinden yer, teknede pişen yemeğe iltifat etmezlerdi. Levendlere kış için sılalarına gitmeye izin verdim. Anadolu'nun ve Rumeli'nin yakın yerlerinde olanlar gittiler. Uzak sılası olanlar bizimle Midilli'de kışladılar. Bu kış içinde Midilli tersanesine üç gemi ısmarladım. Biri 25 oturak, diğer ikisi 24 oturak olacaktı. Bu suretle ol baharda 10 pare teknemiz oldu. Yeni teknelerden birine ben, diğerine ağam Oruç Reis bindi. Yeni gemilerimizi de Allah'ın inayetiyle gayetle güzel donattık. Bahar yaklaşırken Anadolu'dan ve Rumeli'nden şanımızı ve şöhretimizi işiten dilaver yiğitler fevc fevc Midilli'ye gelmeye başladılar. Levend yazılmak için rica ve niyaz ederlerdi. Gözümüzün tuttuğu denizci yiğitleri aldık. Ağamız ishak'ın elini öptük. Akraba ve ehibbamızla vedalaştık. Deryaya açtık. Mübarek bir mevsimdi. - gazavat-ı hayrettin paşa
    --spoiler--
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster