1. 76.
    0
    Çok fazla kızla çıkmak makbuldü arkadaş çevresinde. Popüler bir
    delikanlının fazla kız arkadaşı olmalıydı. Ama kızların erkeklerle fazla çıkmaları
    iyi değildi, ?kaşar? damgası yerlerdi. Peki o zaman erkekler kiminle
    çıkacaktı ki? Meselâ kendisinin kız arkadaşlarıyla gezmesi anne babasının hoşuna
    gitmişti. Ama ablasının bir erkekle çıkması evdekilerin en büyük
    korkusu idi. Kendisine bir kız telefon edince ?aslan oğlum? diyen bakışlar
    gezinirdi üzerinde. Ama ablasını bir erkek ararsa evde kıyamet kopardı.

    ?Bu tutarsızlıklar beni deli edecek? diyordu içinden. Sonunu
    hissetmişti sanki.

    Kur?ân okumanın ve ondaki emirlere uymanın çok güzel olduğunu
    öğrenmişti lise yıllarında. Anne babası Kur?ân okumazlardı, ama ?Okumak lazım,
    iyidir? derlerdi. ?Okumak lazım, iyidir? derler, ama okumazlardı. Normaldi
    artık bu çelişkiler; pek üstünde durmadı. O okudu, etkilendi. Namaza başladı.
    Kızlarla mesafeli olması gerektiğini de öğrenmişti. Kız arkadaşlarıyla
    samimiyetini azalttı. Bira içmez oldu. TV izlemedi, sohbetlere gitti.
    Bir gün anne babasını fısır fısır konuşurken gördü. O akşam babası onu
    karşısına alıp konuşmaya başladı. Bir problem olduğunu anlamıştı. Bir problem
    olmasa babası onunla konuşmazdı çünkü; ancak bir problem varsa konuşurdu.
    Sonunda babası dilinin altındaki baklayı çıkardı: "Evladım, aşırı gitme.
    Namazını da kıl, gereğinde bara, pavyona da git. Kur?ân da oku, kızlarla gezip içki
    de iç. Dengeli yaşa." "Nerede yazıyor bu denge baba?" diye sordu. Babası
    sinirlenip "işte burada yazıyor" dedi ve avucunu gösterip yanağına
    okkalı bir tokat yapıştırdı. Ağlamıyordu artık. Etkileniyormuş gibi yapmaya
    çalışıyordu. Ama direnci zayıflamıştı. Kur?ân?ı da, namazı da bıraktı.

    Evlerinde televizyon hep açık dururdu. Bazen açık-saçık programlar
    olurdu. Spiker ?Şok, Şok! Şu rezilliğe bakın!? diye ekranı inletirken bir
    yandan da o rezillikler en ayrıntılı biçimde gösterilirdi. Babası da hem onları
    seyreder, hem de "Tövbe, tövbe! Başımıza taş yağacak; şunların
    yaptıklarına bakın" derdi. Hüseyin "Baba, başka kanala geçelim" deyince de, "Biraz
    bakalım canım, meraktan izliyorum zaten, neler olup bitiyor bilmek
    lazım" diye cevap verirdi. Babasının bakışlarında merak denilemeyecek garip
    bir pırıltı olurdu oysa. Hüseyin farkındaydı bunun.

    Lise son sınıfta siyasetle ilgilenmek ama aşırı gitmemek gerektiğini
    öğrendi; nasıl olacaksa? Ve haber programlarını izlemeye, gazetelerdeki
    köşe yazılarını okumaya başladı. Birçok şey öğrendi; özellikle dış politika
    konusunda. Batılı olmak lazımdı. Batılılar bizden üstündü. Yok hayır,
    biz en üstündük. Sadece, biraz geri kalmıştık. Ama en güçlü, en akıllı bizdik.
    Bu millet adam olmazdı. Biz Batılıları seviyorduk, ama onlar bizi
    sevmiyordu. Onlar bizi sevmediği için biz de onları sevmiyorduk. Ama onlar gibi
    olmalıydık yine de. Sevmeliydiler bizi, biz onları sevmesek de.

    Hele Yunanlılar bize iyice düşmandılar. Biz de onlardan nefret ederdik.
    Hep savaşmış, hep yenmiştik onları. Ama aslında kardeştik. Bazen bizden
    korktukları söylenirdi. Sinirlendiriyordu bu bizi. Bizden neden
    korkuyorlardı ki? Fazla sinirlenirsek canlarına okurduk onların.
    Korkmasınlardı bizden.

    Araplar ise zaten oldum olası bizi sevmezlerdi. Biz de onları hiç
    sevmezdik. Ama onlar bizi neden sevmiyordu ki? Biz onları hep sevmiş, hep iyilik
    yapmış değil miydik? Oysa onlar bize hep kötülük yapmak istiyorlardı. Bizi
    sevmeleri lazımdı. Ama bizim onları sevmememiz lazımdı.

    Zihni iyice dağılmaya başlamıştı. içine kapanmaya başladı. Odasından
    çıkmamaya başladı. Hayallerle avundu. Hayallerinde herşey netti,
    kontrolü altındaydı. En iyisi buydu galiba. Ama annesi neden ona garip garip
    bakmaya başlamıştı ki?

    Askere gitmeden önce bir işe girip çalışmak istedi. Birkaç yere
    başvurdu. Torpilliler yüzünden ilk başvurduğu yere alınmadı. Babası öfkelendi.
    "Bu torpil yüzünden memleket batacak" dedi. Bir hafta sonra ikinci
    başvurduğu yer için torpil bulunca sevindiler. Başkası lehine olunca kötüydü
    torpil. Ama, biz yapınca iyi oluyordu.

    işyerinde bir kıza âşık oldu. Tutunacak bir dal arıyordu bu çalkantılar
    arasında. Her şey bozulmuştu, o kız tertemizdi. Onunla hayatı sihirli
    bir değnek değmişçesine değişecekti. O da Hüseyin?i sevecekti mutlaka,
    hatta seviyordu galiba. Zaten geçen gün işyerinde sudan bir sebepten
    bağırmıştı ona; tıpkı küçükken annesinin yaptığı gibi. Seviyordu kesin, ama tutucu
    bir aileden geldiği için bunu pek belli etmiyordu. Özellikle sessiz, mazbut
    bir kız oluşundan hoşlanmıştı onun.Ama yaz gelince son hayal kırıklığını yaşadı.

    Sevdiği kız bazen kısacık etekler giyiyordu. Otururken de, görünmesin diye eteğini habire çekiştiriyordu.
    Niye kısa giyiyordu ki o zaman? Uzun giyse rahat
    ederdi. Dayanamayıp bunu söyledi bir gün. Kız utançla karışık gülümsedi, ama
    giyimini değiştirmedi. Sonra bir gün onun yazın plajda bikiniyle
    dolaşıp erkek arkadaşlarıyla denize girdiğini öğrendi. "Nasıl yani???"

    Karşımda oturmuş kendi kendine konuşup gülen bu delikanlı, aslında
    kendince kurtuluşu seçmişti anlaşılan. Çocukluğundan beri bu hayatı, bu
    insanları çözememiş, doğru bir pusula, tutarlı bir rehber bulamamış, çifte
    standartların, yaman çelişkilerin çekiştirmesine daha fazla dayanamamış
    ve huzuru ancak gerçeği reddederek bulmuştu işte. Bu kuralsız trafik,
    üstüne gelenler, arkadan sıkıştıranlar, yol isteyenler, küfredenler yüzünden,
    hayat yolculuğunda sağa çekmişti. Bekliyordu.

    "Ben iyiyim artık, hiçbir şeyim yok doktor abi, çok iyiyim ben. Sağa
    çektim, bekliyorum."
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster