1. 26.
    0
    ataturk afet inana yazdirdigi vatandas icin medeni bilgiler kitabinda bu konuya soyle yaklasmistir

    Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat
    biz, bizim gözümüz önündeki Türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.
    Türkler islâm dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Bu dini kabul
    ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de
    sairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine tesir etmedi. Bilâkis, Türk
    milletinin millî bağlarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanını uyuşturdu. Bu pek
    tabiî idi. Çünkü muhafazid\'in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde,
    şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu Arap fikri, ümmet kelimesi
    ile ifade olundu. Hz. muhafazid\'in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa,
    hayatlarını Allah kelimesinin, her yerde yükseltilmesine hasr etmeğe mecburdular.
    Bununla beraber, Allah\'a kendi millî lisanında değil, Allah\'ın Arap kavmine
    gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe,
    Allah\'a ne dediğini bilemeyecekti. Bu vaziyet karşısında Türk milleti birçok asırlar,
    ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta bir kelimesinin manasını bilmediği
    halde Kuranı ezberlemekten beyni sulanmış, hafızlara döndüler. Başlarına
    geçebilmiş olan haris serdarlar, Türk milletince, karışık, cahil Hocalar ağziyle, ateş
    ve azap ile müdhiş bir muamma halinde kalan, dini, hırs ve siyasetlerine alet ittihaz
    ettiler. Bir taraftan Arapları zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan Avrupa\'da,
    Allah kelimesinin ilası parolası altında, Hıristiyan milletlerini idareleri altına
    geçirdiler, fakat onların dinlerine ve milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler. Ne onları
    ümmet yaptılar ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısır\'da, belirsiz
    bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palaspareyi, hilâfet alâmeti
    ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular; halife oldular. Gâh şarka, cenuba, gâh
    garba veya her tarafa birden saldıra saldıra, Türk milletini Allah için, peygamber
    için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allah\'a mütevekkil kılacak
    derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. Millî duyguyu boğan, fani dünyaya
    kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felâketler his olunmaya başlayınca, asıl
    hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını va\'t ve temin eden dinî akîde
    ve dinî his, millet uyandığı zaman onun şu acı hakikatı görmesine mani olamadı. Bu
    feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin. ahiretteki
    saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatına
    kavuşmak telkin eden din hissi, dünyanın, acısı duyulur takatiyle, derhal, Türk
    milletinin vicdanındaki çadırını yıktı; davetlileri, Türk düşmanları olan Arap
    çöllerine gitti. Türk vicdanı umumîsi derhal, yüzlerce asırlık kudret ve küşayişiyle,
    büyük heyecanlarla çarpıyordu.
    Ne oldu? Türkün millî hissi artık ocağında ateşlenmişti. Artık Türk cenneti değil,
    eski, hakiki, büyük Türk cedlerinin mukaddes miraslarının, son Türk ellerinin
    müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu.
    işte dinin, din hislerinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster