0
@217 bu sorduğun soru hakkında ancak kendi adıma cevap verebilirim. çünkü insanların ateist olmalarının çok çok farklı nedenleri var. kimi insanlar bakar dünya üzerinde bir sürü din var, insanlar bugüne kadar on binlerce farklı şeye tapmışlar, inanmışlar ve nerede hangi ortamda hangi ailede doğduysan %99 orada hakim olan inancın mensubu oluyorsun. ve bu inançların birbirleriyle taban tabana çelişen iddiaları var. bi insan o şekilde sorgulayıp bunların alayı saçma dıbına koyim diyerek ateist olabilir.
bazı insanlar her şeyi bilen, her şeye gücü yeten mükemmel bi tanrının böyle pislik, böyle rezalet, böyle kötülük dolu, cehalet, açlık, sefalet, hastalık dolu bir dünyaya sevdiği, ilgilendiği bir yaratığı göndermeyeceğini düşünür. mesela özet olarak dostoyevski'nin "bu dünyada bir tane çocuk bile ağlıyorsa tanrı yoktur" sözünü gösterebilirim. aslında çok ağır ve bir o kadar haklı bir sözdür.
bazı insanlar dinlerin dünya üzerinde yol açtığı kötülüğe, savaşlara, cehalete, sorgulamamaya, politik-ekonomik güç kavgalarına, bilim düşmanlığına bakar ve dinlerin kötü olduğunu düşünür.
bazı insanların kafasın doğrudan çocukluğundan itibaren yapılan din kazıması, din pompalaması, cehennem pgibopatlığı propagandası yapılmaz ve o insanlar etrafındaki dünyayı, evreni, insanları bilimsel, mantıklı yollarla algılayacak şekilde yetişir; dayanaksız metafizik hayallerle değil.
bazı insanlar doğrudan dinlerin iddialarının bilimsel gerçeklere zıt düşmesine, dinlerin iddialarının kendi içinde çelişmesine, iyi tanımlanmamış tanrı kavrdıbının kendi içindeki çelişkilere bakarak ateist olur.
sen de özelinde bu tanrı kavrdıbının kendi içindeki çelişkilerden biri olan "her şeyi bilen tanrı-cüzi özgür irade" ikilemini, "her şeyi belirleyen tanrı-neden sonuç ilişkisi" ikilemini soruyosun.
kendi adıma söylemem gerekirse, evet burda bahsettiğim sebeplerin hemen hepsi belli seviyelerde etkili oldu ateist olmamda. ama benim en önemlisi, "özgür irade" diye bir şeyin var olamayacağını fark etmemdi. benim gördüğüm kadarıyla "özgür irade" diye bir şey, tanrı varsa da var olamaz; tanrı yoksa da yoktur. ha bu görüşe katılmayan ateistler de var olabilir. şaşılacak bir şey değil. ama benim görüşüm; evet her şeyi bilen, her şeye gücü yeten bir mükemmel tanrının yarattığı bir evrende, o evrenin her anında, her noktasındaki her ayrıntı tanrı tarafında bilinmek zorunda. (elbette her anındaki her ayrıntısını biliyorsa, ve tamdıbını da kendisi yarattıysa, o evrenin her anında her noktasında ne olacağını tanrı belirlemiş demektir bu. buna cevap olarak gerizekalılar, güneşin şu saatte doğacağını biliyorsun, onu sen mi belirliyorsun diyorlar. e dıbına koyim güneşi evreni ben mi yarattım? ben her şeyi bildiğimi mi iddia ediyorum?) evrenin herhangi bir anında, herhangi bir noktasında tanrının bilgisi dışındaki bir olayın varlığı, o tanrının her şeyi bilen olmadığı anldıbına geleceğinden, öyle bir tanrının yarattığı bir evrende, tanrının iradesinden başka cüzi-külli hiçbir seviyede başka bir özgür irade var olamaz.
ha tanrı yoksa da özgür irade yoktur diyorsun o ne ayak? şöyle ki, evrende bugüne kadar rastgele, kural dışı, evrenin yasalarına aykırı davranan hiçbir şey gözlemleyebilmiş değiliz bugüne kadar. (bu da enteresan bir iddia, çünkü biz evrenin tam olarak her seviyede hangi "yasalarla" işlediğini bilmiyoruz. belki hiçbir zaman da bilemeyeceğiz. zaman zaman bizim bildiğimiz yasalara aykırı davranan fenomenler gözlemliyoruz evet, ama bu evrenin "kafasına göre", rastgele davrandığını göstermiyor; sadece daha kapsamlı yasaların varlığını gösteriyor. mesela 150 sene önce evrendeki kütle, kütleçekimle ilgili algımız newton'ın yerçekimi teorisinden ibaretti. ama daha sonra ışığın hızının, gözlemcinin hızı ne olursa olsun sabit olduğunu gözlemledik ve newton'ın teorisi yerine, einstein'ın görelilik teorisini kullanmaya başladık.)
yani evrende; evrenden, onun yasalarından bağımsız olarak hareket eden şeyler gözlemleyemiyoruz. ve bizim beynimiz de, nöron adı verilen sinir hücrelerinin çok karmaşık, çok fazla seviyede geri beslemeli bir ağından ibaret. bizim bütün düşüncelerimiz, bütün hareketlerimiz, bütün kararlarımız, bütün hislerimiz beynimizdeki nöron kollarından geçen sinyallerden ibaret. bu konu hakkında ilgin varsa, nörobilim, bilişsel bilimler, güçlü yapay zeka gibi alanlardaki kaynakları kitapları falan okuyabilirsin.
bütün hareketlerimiz, hislerimiz, düşüncelerimiz beynimizi oluşturan nöronlardan geçen elektriksel sinyallerden ibaret. ve nöronlar da gayet iyi bildiğimiz fiziksel yasalara göre hareket ediyorlar, çalışıyorlar. (kuantum teorisiyle ve kuantum elektrodinamiğiyle açıklanan fenomenlerin nöronlar içinde etkili olduğunu ve bu şekilde bizim "özgür irade"ye sahip olabileceğimizi iddia edenler var ama, nöronların içindeki kuantum etkileşimlerinin, nöronların genel işleyişi üzerinde etkili olamayacak kadar çok küçük olduğu açıklandı) o nedenle bizim beynimizin gönderdiği sinyallerden başkasını yapmamız, beynimizin de kendinden bağımsız kararlar vermesi, yani sinyaller üretmesi mümkün değil.
peki biz neden o zaman bilgisayarlar gibi doğrudan a ise b şeklinde çalışan aletler değiliz de, hata yapıyoruz, saçmalıyoruz, tereddüt ediyoruz, isteksizlik yapıyoruz, yeni bir şeyler deniyor yeni bir şeyler yaratabiliyoruz. çünkü bizim beynimiz bir bilgisayar işlemcisinden çok daha karmaşık bir ağa sahip, seri değil, paralel çalışan bir işlemci. ve yapısı gereği şu anki bilgisayar mimarisinden çok daha esnek bir yapıya sahip. zaten güçlü yapay zeka teorisyenleri, insan beynini daha iyi anladıkça, daha hızlı ve güçlü bilgisayarlar ürettikçe, insanların yapabildiği her şeyi, hatta daha fazlasını bir bilgisayara yaptırabileceğimizi savunurlar. ben de aynı görüşteyim. ayrıca insanlığın bu pislik kapitalizmden, üç kuruş paraya saçma sapan rutin işlerde sabah 7 akşam 7 kölelik yapmasından bu şekilde kurtulacağını düşünüyorum. bizim yapmak zorunda olduğumuz salak işleri, bizim kadar o işte becerikli, ama o işten nefret etmeyen makinelere yaptıracağız.
canın kahve çekiyor, gidip kendine kahve hazırlayıp dönüyorsun masana, sonra canının kahve çekmesinin nedeninin, yan masadaki arkadaşından gelen belli belirsiz kahve kokusu olduğunu fark ediyorsun. aşık oluyorsun, saçma sapan davrandığının farkında olduğun halde saçma sapan hareketler yapıyorsun. uykusuz kalıyorsun, agresifleşiyorsun...
peki isviçredekiler afrikadakilerden daha uzun yaşıyorlar, çünkü kendi tercihleriyle kendilerine daha iyi bakıyorlar, bu özgür iradenin kanıtı değil mi? tam tersi. isviçredekiler afrikadakilerden daha müreffeh, daha teknolojik, daha sağlıklı, toplumsal ve ekonomik olarak daha eşit ortamlarda yaşıyorlar, daha iyi eğitim alıyorlar, doğal olarak kendilerine iyi bakma imkanları artıyor, bir kaza veya saçma bir hastalık yüzünden, açlık yüzünden, pislik yüzünden ölme olasılıkları düşüyor, doğal olarak ortalama ömürleri daha uzun oluyor.
dinlere göre her insanın dünyada alacağı nefes sayısı daha doğmadan önce bellidir. allah afrikadakilere gıcık mıymış?
ben diyelim ki "özgür irademle" dinden çıktım ve kendimi bilime, bilimsel yollarla insan ömrünü uzatma tekniklerine adadım. başarılı oldum, ömrümü 180 seneye çıkardım. eğer benim nefes sayım baştan tanrı tarafından belirlendiyse, 180 senelikse, tanrı daha beni yaratmadan önce benim dinden çıkarak bilimsel yollarla ömrümü 180 seneye çıkaracağımı biliyor demektir. yani beni cehennemde sonsuza kadar yakacağının, türlü pgibopat işkencelerden geçireceğini, beni daha yaratmadan önce biliyor demektir. yok zaten benim nefes sayımı bilmiyorsa, konuşmaya gerek yok.
Tümünü Göster