+2
-5
dıbına kodumun huursudur. kaltak. cüzdanını gibeyim ben onun.
(hangi okulun hangi bölümünde, hangi yazarın kitabıyla alakalı olduğundan bahsetmeyişim, sırf özgürce küfür edebilmek içindir)
---
sene 2004. üniversitede öğrenciyim. kitabımızın fiyatı 135 euro. babamın aldığı maaş zaten 300 euro. ben de üç kuruşa fotokopi çektirip derse öyle giriyorum.
derken hoca, seni bu şekilde derse alamam diyor. acaip bi diyalog:
- derse bu şekilde gelemezsin
- hangi şekilde?
- fotokopi kitapla giremezsin
- neden?
- çünkü bölümün kesin talimatı var
- bu bölümü sınavla kazandım, harcımı da ödedim ve derse girerim. isterseniz güvenliği çağırıp beni dersten karga tulumba atın.
ders kitapları okulda, binanın içinde "bize kolaylık olsun diye" ayağımıza kadar getirilmiş de satılmaktadır. sonradan öğrenilir ki sayın bölüm başkanı yüroyla satılan bu kitaplardan yüroyla komisyon almakta, hocalara da ihbar ettiği fotokopiciler üzerinden prim vermekte. dıbına kodumun kaltağı.
---
sene 2010. aynı okulun başka bir bölümünde ders veriyorum. ve beni derse sokmamaya uğraşan bu huur da o bölümde ders veriyor. ve nasıl bir şeydir ki aynı odadayız. elimden geldiğince okulda vakit geçirmeyip derslere girip çıkıyorum, hiç bir "meslektaşımla" muattap olmuyorum. bürokrasileri iğrenç.
ben odamda internetten bir şeyler bakınırken, odaya üç öğrenci giriyor. bu dıbına kodumun kaltağı, süper bir bilim insanı olarak bi kitap yazmış. içinde küçücük bir orijinal fikir olsa, hakkıdır derim ama yok.
kitap bölüm öğrencilerine 22 tl ücretle satılıyor. ve bu kaltak, her öğrencinin kitabını tek tek kontrol edip ilk sayfasına imza atıyor. maksat, kimse başka öğrencinin kitabını benim diye gösteremesin veya bir üst sınıftan birinin eski kitabını kullanamasın, yenisini alsın, kendine para kazandırsın. zütveren.
3 öğrenci, aynı kitabı benim diye göstermiş. böyle kitapları bilen bilir, laf salatasıdır. başında 7-8 tane boş sayfa olur. sevgili eşime diye bi ithaf sayfası vardır, sanki çok güzel bişey de ithaf ediyor. sonra bikaç tane daha boş sayfa girer. sonra bi önsöz. sonra yine bikaç boş sayfa.
bu gençler, biri kitabı kaplamış, ilk sayfayı imzalatmış. ikincisi, imzalanan ilk sayfayı kabın içine almış, üçüncü sayfayı imzalatmış. üçüncüsü de birkaç sonraki sayfayı.
sevgili bilim insanımız, bunu yakalamış. sanki richard kimble'ı yakaladı kaltak, nasıl da mutlu, nasıl da iyi hissediyor, bi tak sanıyor kendini. üç gencin ağzına sıçıyor. "siz kendinizi benden akıllı mı sanıyosunuz?", "bi öğretim görevlisine yalan söylemenin yaptırımlarından haberiniz var mı?" gibi şeyler.
ben de internetten annesi dershane borcu yüzünden hapse giren ve bu yüzden intihar eden gencin haberini okuyorum bu sırada. karışmak istemiyorum, doktor-hasta ilişkisi kadar net olmasa da öğrenci-eğitmen ilişkisinin de bi özelliği var. ama gördüm ki, mesele eğitimin falan tamamen dışına çıkmış. dükkanından sakız aşıran veletleri yakalayan küçük esnaf moduna girmiş bilim insanımız. huur işte.
yine de öğrencilerin yanında tartışamadım. öğrenciler çıktı. hocayla baş başaydık. utanmadan dönüp dediği cümle şu: görüyo musun kendilerini ne kadar akıllı sanıyorlar?
sonrası şu şekilde:
- sizce kitap almaya paraları yok muydu?
- vardır tabi, içmeye gezmeye buluyolar ya
- o zaman kitap almaya gerek görmediler
- kendi bilecekleri iş
- paraları yoksa ben aynı kitaptan üçüne de hediye edecem. ama gerek görmedilerse, (el cüzdandadır bu sırada) al şunu (50 tl) bi daha da bu öğrencilerle bunun için kavga etme.
almadı parayı. o kadar da gururlu.