1- kaderin esas anlamı allah’ın, olmuş olacak her şeyi bilmesi demektir. dikkat edersek insan iradesini yok saymıyor. bilmek ayrı yapmak ayrıdır. bilen allah’tır, yapan kuldur. bu konuya bir misal verelim;
peygamberimiz i̇stanbulun fethini ve komutanını yüz yıllar önce müjdelemiş ve haber vermiştir. zamanı gelince de dediği gibi çıkmış. şimdi, i̇stanbul peygamberimiz dediği için mi fethedildi, yoksa fethedileceğini bildiği için mi söyledi. o zaman fatih sultan yatsaydı, çalışmasaydı, ordular hazırlatıp savaşmasaydı yine olacak mıydı. demek ki allah fatihin çalışıp i̇stanbul’u fethedeceğini biliyordu ve bunu elçisi hz. peygambere bildirdi.
buradaki ince nokta: allah bildiği için yapmıyoruz. biz yapacağımız için allah biliyor. zaten allah’ın geleceği bilmemesi düşünülemez. bilmese veya bilemese yaratıcı olamaz.
buna bir örnek verelim; allah dostu evliyadan bir öğretmen düşünelim. öğrencilerinden birisine “yarın seni şu kitaptan imtihan edeceğim.” diyor. fakat öğretmen allah’ın izniyle onun filim, maç, oyun, eğlence, derken sabah okula çalışmadan geleceğini bilerek, akşamdan karnesine “0” yazıyor. ertesi sabah öğrenci sorulan sorulara cevap veremiyor ve sıfırı hak ettiğini bildiği anda, öğretmen cebinden not defterini çıkarıp “senin çalışmayıp sıfır alacağını bildiğim için önceden deftere sıfır yazmıştım” diyor. buna karşı öğrenci “hocam sen sıfır yazdığın için ben sıfır aldım. yoksa geçer puan yazsaydın geçerdim.” diyebilir mi?
demek ki allah yazdığı için biz yapmıyoruz, bizim yapacağımız şeyleri bilerek allah yazıyor. i̇şte buna kader diyoruz.
2- dünyaya gelen her insan bir kader progrdıbına tabidir. i̇nsanın ne yapacağını, başına ne geleceğini yüce allah ezeli ilminde biliyor. ancak allah’ın bilmiş olması, insanın o işi yapmasını zorlamaz. çünkü allah, insanın önüne sonsuz seçenekler koymuştur.
i̇nsan kendi iradesini kullanarak, hangi yolu tercih ederse, allah onu yaratır. dolayısıyla sorumlu olan insanın kendisidir.
bu meselede şöyle bir örnek verilir: bir apartmanın üst katının nimetlerle, bodrum katının ise işkence aletleriyle dolu olduğunu ve bir kişinin bu apartmanın asansörü içerisinde bulunduğunu farz edin. kendisine, apartmanın bu durumu daha önce anlatılmış bulunan bu kişi, üst katın düğmesine bastığında nimetlere kavuşacak, alt katın düğmesine bastığında ise azaba uğrayacaktır.
burada iradenin yaptığı tek şey, sadece hangi düğmeye basılacağına karar vermesi ve teşebbüse geçmesidir. asansör ise, o kişinin gücü ve iradesiyle değil, belirli fizik ve mekanik kanunlarla hareket etmektedir. yani, insan üst kata kendi gücüyle çıkmadığı gibi, alt kata da kendi gücüyle inmemektedir. bununla beraber asansörün nereye gideceğinin belirlenmesi, içindeki kişinin iradesine bırakılmıştır.
i̇nsanın kendi iradesiyle yaptığı bütün işler, bu ölçüyle değerlendirilebilir. mesela; cenab-ı hak, meyhaneye gitmenin günah, camiye gitmenin ise faziletli olduğunu bildirmiştir. i̇nsan ise kendi iradesiyle, örnekteki asansör gibi her iki yere de gitmeye müsaittir.
hangi düğmeye basarsa, yani nereye gitmek isterse, beden oraya doğru hareket etmekte, dolayısıyla da gideceği yerin mükafatı veya cezası o insana ait olmaktadır.
*