1. 51.
    0
    ilk önce baştan beri hatalı yazılmış duruma açıklık getirelim. boru otu kafa yapar denmiş. boru otu kafa yapmaz. boru otu doğrudan tribe sokar. hayal ile gerçeği birbirinden ayırmanızı sağlayan mantık mekanizmasını çökertir. algılarınız, duyularınız normalden farklı çalışmaya başlar. bulunduğunuz yerin, gördüğünüz ya da duyduğunuz herhangi bir şeyin kesin varlığını ya da yokluğunu, doğru olduğunu ya da olmadığını hiç bir şekilde net algılayamaz ve dolayısı ile de beyninize kesin bir sinyal olarak gönderemezsiniz. zaman ve mekan kavramı artık sizin için bir anlam ifade etmemektedir.

    ağzınızın ve boğazınızın tamdıbının kuruduğunu hissedersiniz. su içmeye çalışırsınız ve içersiniz(belki de içmemişsinizdir. kesin bir şey söyleyemiyorum.). ama ağzınız hala kurudur. birazcık olsun bu kuruluğu gidermek için ağzınıza bir sakız atarsınız. dakikalarca çiğnersiniz ama sakız dişlerinize, damağınıza yapışmaya başlar. çünkü ağzınızın içi ciddi bir şekilde kurumuştur. derken bir anda barda kendinize gelirsiniz. birayı çoktan söylemişsiniz ama ne zaman belli değil. klima sizi biraz olsun sakinleştirir. ama bir müddet sonra taburede otururken ayağınız bir anda barın ön döşemelerinin arasında bir çıkıntıya denk gelir. tekrar o çıkıntıyı ararsınız ayağınızla. ama yoktur. bir daha ararsınız. bir daha, bir daha. çıldırmak işten değildir ve daha da kötüsü bu, müthiş bir sıkıntının başlangıcıdır. o anda eliniz, bulunduğunuz durum itibarı ile bir arkadaşınızdan yardım istemek için telefona gider(o dönemde cep telefonlarında hareketli ekranmış, 3g'miş, yarakmış, kürekmiş yoktur. sadece yazılardan oluşan düz bir ekran vardır.) telefonunuzun bir tuşuna basarsınız ve ışığı yanar. her zamankinden farklı bir yazı yazmaktadır telefonda. dikkatli bakılır ve okunur: telefonunuz bozuldu. çöpe atın! yazıya bakarken telefonun ışığı söner. bir daha tuşa basılır ve ışığı yanar. ama telefonun ekranında sağdan, soldan yunus balıkları zıplamaktadır. yaşananlar kabustan farksız hale gelir. o sıkıntıyla kendinizi bardan dışarı atarsınız. ilginç bir şekilde sokak normal görünür ve evin yolunu hatırlıyorsunuzdur. bilinç açıktır. yürümeye başlarsınız. biraz ilerledikten sonra sağ ayağınız birden derin bir çukura girer. düşeceksiniz sanırsınız ve sakınırsınız kendinizi(rüyalarda da hissedilen düşme hissi). sonra kendinizi kastığınızla kalırsınız. çünkü dikkatli baktığınızda ayağınızın girdiği yer, granit taşlar sıralanarak yapılmış yolların kenarlarında ayrılan ve yolun normal zemininden en fazla 3-4 cm. daha derin olan su oluğudur.

    artık ister istemez dikkatinizi verdiğiniz her şey size bir kabus olarak geri dönmeye başlar. karanlık yolda sizi takip eden iki insan gölgesi gibi. gölgeleri görürsünüz. o anda takip edildiğinizi düşündüğünüzden otomatik olarak aslında hiç olmayan konuşmalarını da duymaya başlarsınız. arkanızı döndüğünüzde kimse yoktur. eve doğru devam edersiniz. dikkatinizi hatırlayamadığınız bir kaç şey daha çeker bu süre boyunca. ama ne zaman zihniniz boşta kalsa izlendiğinizi düşünür, izlendiğinizi düşündüğünüz anda gölgeleri görür ve sesleri duyarsınız.

    eve gelmişsinizdir. ağzınızın içi hala kurudur ve ıslatamazsınız bir türlü. su içersiniz ve odaya geçersiniz. anneniz ütü yapmaktadır. televizyon açıktır. koltuğa oturursunuz. boş boş televizyona bakmaya başlarsınız. birden anneniz size seslenir. hemen dönüp ona bakarsınız. ütü yapmaktadır ve arkası size dönüktür. anne, bana mı seslendin? diye sorarsınız. yoo, sana öyle gelmiştir. der. o anda zihin yine anormal aktivitesine başlar. acaba bana mı öyle geldi yoksa seslendi de masus mu öyle diyor? diye paranoyaya bağlamışken tekrar size seslenir isminizle. çok net duymuşsunuzdur bu sefer. ama yine bana mı seslendin anne? diye sormaya bir türlü cesaret edemezsiniz. sonra dayanamayıp sorarsınız anne bana mı seslendin? cevap şöyledir: yok be oğlum. şaka mı yapıyorsun? eheh, makara yapıyorum senle ya! diyerek kıvırırsınız. sıkıntı yine başlamıştır. bu işin böyle olmayacağını anlayıp doğruca odanıza gider ve yatağa yatarsınız. o anda yapılmaması gereken en büyük mallıklardan birini yapıp tavana bakarsınız. tavanda abuk subuk şekiller vardır ve sürekli değişir bu şekiller. tavandaki durumdan içiniz sıkılır ve kafanızı yana doğru çevirirsiniz. odanızın içinde, yatağın önü istiklal caddesi gibidir. insanlar sürekli önünüzden geçip dururlar ve sanki kimse sizi giblemiyor gibidir. korkarsınız ve tekrar tavana, duvarlara, tavana, herhangi bir yere bakarsınız. bir saç teli görürsünüz. çarşafın üstüne düşer ama düşene kadar hiç kıpırdamaz. sanki çizgi gibidir. düştükten sonra çarşafın üstünde kıvrılır ve örümcek oluverir. irkilirsiniz. birden tavana bakarsınız ve binlerce örümceğin üzerinize doğru geldiğini görürsünüz. hemen kalkar ve kendinizi tuvalete atarsınız. ama hata yapıp alaturka tuvalete. işinizi halleder, yüzünüzü yıkar ve çıkmak istersiniz. ama tuvaletin içi üç duvar ve bir kapı yerine artık dört duvardır. kapı yoktur. kafayı yemiş bir şekilde kapıyı ararsınız. elinize kapının kolu çarpar ve çevirip kendinizi dışarı atarsınız. tekrar odaya geçer ve yatağa uzanırsınız. ondan sonrası yoktur. sabah uyanırsınız.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster