0
-annem, canım annem, bazen onu bile sebepsiz yere üzüyorum. halbuki şu hayatta ondan başka kimsem yok. babamla boşandıklarında ben daha 8 yaşındaydım. hiç baba sevgisi nedir tatmadım ben anlıyor musun? annem her zaman yanlış bir evlilik yaptığını söyler durur. çocukluğumda da bana hiç sevgi göstermemişti. boşandıktan sonra da gitti almanya’ya yerleşti. hatta bir alman kadınla evlenmiş, çocukları bile olmuş. yıllardır bizi hiç arayıp sormuyor, burada bir kızı olduğu aklına bile gelmiyor.
sesi büzülmeye, gözlerinden yaşlar gelmeye başlamıştı.
-ondan istediğim birazcık sevgiydi.bu kadar zor muydu istediğim? sadece birazcık sevgi. ama hayır, yıllardır ne kendisi göründü ne de haberini aldık. canım anneciğim türlü sıkıntılara katlandı, beni bu günlere getirdi. şimdi iyi bir işi var ama o da mutlu değil.ara sıra benden gizli ağlıyor. yaşadıkları kolay değildi nede olsa.
-güzelim bence yanılıyorsun. hangi baba çocuğunu sevmez ki?evet, annenle evliliği yürümemiş olabilir,ama seni unuttuğunu sanmıyorum, aramamasının ise kendine göre sebebi vardır mutlaka,ama emin ol bir gün seni arayacaktır.
gözyaşları pınar olmuş gözlerinden akıyordu. birden haykırdı:
-hayır, asla istemiyorum. beni bu güne kadar arayıp sormamış bana babalık yapmamış birine asla baba demem ben. annem onun yüzünden çok zor günler geçirdi.ben çocuk yaşlarda baba hasretiyle büyüdüm. bize bütün bunları yaşatmaya ne hakkı vardı ha?artık aramasın kesinlikle istemiyorum onu, asla asla...
omzuma kapanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. benim de gözlerim dolmuştu. yavaş yavaş saçlarını okşuyordum. mustafa’ya hak vermiştim. kız gerçekten de sorunluydu ama onun yerinde kim olsa aynı durumda olurdu. açıkçası o hayırsız babasına çok kızmıştım.bir süre ağladı. gözyaşları yağmur gibi gözlerinden akıyordu. başını göğsüme bastırdım ve saçlarını okşadım.
-ağla canım, rahatlarsın.ama bu kadar da harap etme kendini. böyle isyan ederek bir yere varamazsın ki.seni seven bir çok insan var burada,en başta annen. bütün sevgisini sana vermiş. hatta düşünsene, istese başkasıyla evlenebilirdi belki. ama eminim ki senin için evlenmemiştir. sonra arkadaşların,ne bileyim ben mesela. daha tanışalı ne kadar oldu? dün bir bugün iki. ama emin ol sana kanım o kadar çabuk ısındı ki.sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi. o sıcakkanlılığınla, cıvıl cıvıl hallerinle beni 6 yaş gençleştirdin adeta.ben seni çok seviyorum alev, bütün arkadaşlarında seviyordur eminim ki.geçmişe fazla takılma artık. tanrının izniyle önünde yaşanacak uzun yıllar var.
hıçkırıkları biraz kesilmişti. gözyaşlarını sildi ve bakışlarını denize doğru çevirdi.
-annemin tek isteği benim okumam. bende onun hayallerini gerçekleştirmeye çalışıyorum ama olmuyor. onun için arada böyle bunalımlara giriyorum.ah bir kazanabilsem.
-tabi ki kazanacaksın. kazananların senden ne fazlası var ki?hem bak bana, bende 3. girişimde kazandım. göreceksin bak, çok yakın bir gelecekte üzerinde cübbe, başında kep ve elinde diploma ile annene sarılmış, olacaksın.parlak bir gelecek seni bekliyor.
-kim bilir, ondan sonra iyi bir iş ve kariyer yaparım belki.
-yürü be alev,kim tutar seni.
yüzüne hafif bir gülümseme geldi. gözlerinde hala yaşlar vardı.bir mendil çıkararak gözyaşlarını sildim. alev:
-senin de başını şişirdim kusura bakma. kendi dertlerimle seni de üzdüm.
-hımm bunları bir daha duymamış olayım.ben senin arkadaşınım. bana anlatmayacaksın da kime anlatacaksın?
-beni gerçekten seviyor musun mahmut?
-elbette, bütün arkadaşların gibi.
gözleri ışıl ışıl parlamaya başlamıştı. birden beni iterek kumların üzerine yatırdı. üstüme kapaklandı ve yüzümü elleriyle tuttu.
-oğlum şeytan tüyü mü var sende?ben kimseyle böyle çabuk samimi olmazdım. nedir sendeki şey?
-açıkçası bilmiyorum alev. aslında kızlar benden genellikle kaçardı ama...
-o kızların akıllarına şey edeyim.
yavaşça dudaklarıma yumuldu.bir süre öpüştük. daha sonra yanıma uzandı ve kollarıyla beni sardı. birbirimizin gözlerine bakıyorduk. birden gelen bir sesle irkildik
-öhö öhö..
hemen toparlandık. alev sesin geldiği yöne döndü..
-ayy sen miydin işıl?
-ne oluyoruz ayol? daha dün bir bugün iki,ne bu acele böyle? siz beni de geçtiniz valla.
alev:
-hayır canım,biz arkadaşça oturuyorduk. öyle değil mi mahmut?
ben:
-evet, öyle.
işıl:
-tabi canım, belli...
işıl’a olanlarla ilgili rapor verdikten sonra beraber denize girdik. başımda çılgın kız bir tane iken iki tane olmuştu. bir süre neşeli oyunlar oynadık denizde. daha sonra kumsala çıktık, muhabbet etmeye başladık. bir ara konu dünkü hadiseden açıldı.
-dün ömer,i iyi madara ettin ha.hele o tekme neydi öyle?
işıl:
-ee lise yıllarımda taek wan do ile uğraşmıştım. yalnız benim anlamadığım çocuk niye kustu, ayaklarım iğrenç mi o kadar?
-yoo hiç te öyle gözükmüyor, tabi kokusunu bilemem.
-bak bakalım kokuyor mu.
işıl birden ayağını burnuma yapıştırdı. bende ayağını sigaradan nefes çeker gibi kokladım.
-yok, öyle bir koku yok ama burada anlaşılmaz ki.asıl bir ayakkabının hatta çizmenin içinde kapalı kalacak ki...
işıl:
-aa resmen kokluyor ayol alev ne kadar midesiz bir arkadaşın var. ayrıca gözü biraz dışarılarda gibi geliyor bana.
alev:
-bana da öyle geliyor.:) bu çocuk iyi bir dersi hak etti ne dersin işıl?
-bence de...
i̇kisi birden beni tekmeleyerek yere yıktılar ve ayaklarını yüzüme yapıştırdılar. yüzüme biraz bastırarak ayaklarını sürtüyorlardı. daha sonra alev üzerime oturdu ve ayaklarını yüzüme kapattı.bir süre öyle kaldı. gözlerim pembe tabanlarından başka hiçbir şey görmüyordu. daha sonra ayak başparmağını ağzıma soktu ve ayağını ileri geri oynatmaya başladı. denizin tuzu ayaklarının tadı ile birleşmişti ve ağzıma kum tanecikleri gelmişti.bu arada işıl arkama oturmuş ayaklarını saçlarımda gezdiriyordu. daha sonra alev ayaklarını çekti ve birden yüzümü daha büyük ayaklar kapladı. bu işıl’ın palet gibi ayaklarıydı.bir süre onun ayaklarını da kokladım ve başparmağını emdim. daha sonra yattığım yerden beni doğrulttular işıl arkamdan ayaklarını boynuma dolamıştı. alev de önümde oturdu ve ayaklarını yüzüme yapıştırdı. alev önden, ışıl arkadan beni ittirip çekerek sallıyorlardı. daha sonra alev ayaklarını yüzüme sürttü. işıl birden ayaklarıyla boynumu sıktı. böyle olunca dilim dışarıya çıkmıştı ve alev’in tabanlarını yalamak zorunda kalmıştım. tabanlarının her cm karesini yaladım. daha sonra alev ayaklarıyla gözlerimi kapadı. ayakları hala boynumda olan işıl parmaklarını ağzıma soktu ve bütün parmaklarını bana emdirdi.bir süre daha ayaklarıyla benimle oynadılar. alev:
-neyse şimdilik yeter bu kadar. akşam yemek yiyebilirsen iyi
işıl:
-i̇stersen yemeğini de ayaklarımızdan yesin,ne dersin?
-o kadarına gerek yok. ama daha sonra belki.
ben shortumun altındaki ereksi yon olmuş aletimi saklamaya çalışıyordum. kızlara gülümsedim:
-biliyor musunuz ikinizde harbi çatlaksınız.bu arada ağzımı yüzümü kumla doldurdunuz.
alev:
-ya olayı biraz abarttık galiba. kusura bakma canım ya,seni iğrendirmemişizdir umarım.
-eh ayaklarınız güzel olmasa, bunlara asla katlanmazdım ya neyse.
muhabbetimiz gırgır şamata ile devam etti. biraz daha denize girdik. daha sonra cafeye giderek arkadaşlarla biraz takıldık. akşam yemeğinden sonra mustafa’nın çalıştığı bara takıldım. barda figen hanım da vardı ve yanımda oturuyordu. mustafa bizi tanıştırdı. figen hanım beni hemen anımsadı ve bana içecek bir şeyler ısmarladı. oldukça zarif ve kültürlü bir kadındı. onunla bir süre sohbet ettik. doğrusu onu tanımayanlar asla 39 yaşında olduğunu anlayamazlardı ama yaşının verdiği olgunluk hareketlerinden belli oluyordu. bunun yanında büyüleyici ela gözlerinde, sesinde ve hareketlerinde hükmedicilik vardı sanki. vakit baya ilerlemişti. figen:
-tanıştığıma memnun oldum delikanlı. şimdi gitmem gerekiyor evde kızım beni bekler.
-müşerref oldum efendim. bende gitsem iyi olur bayağı uykum geldi. umarım tekrar görüşürüz.
-mustafa sende hazırlan, ikinizi evinize bırakayım.
mustafa hemen hazırlandı ve beraber çıktık. figen arabasıyla bizi evimize kadar bıraktı. biraz sohbet faslından sonra ikimizde uyku moduna geçtik.
Tümünü Göster