0
düalizm terimi, felsefe ve teoloji başta olmak üzere farklı konularda çeşitli doktrinlerden bahsetmek ve bunları tanımlamak için kullanılabilir. bu doktrinlerin hepsinde iki temel maddenin (çoğunlukla zıt) var olduğu kavramı vardır. bu zıtlıklar, özellikle de zıt güçler veya zıt ontolojik veya epistemik kategoriler olabilir.
teolojide düalizm, tüm varoluşu ruh-madde, yaratan-yaratılanlar, öteki dünya-bu dünya gibi karşıt unsurlarla açıklayan bir bakış açısı olarak karşımıza çıkar. arkaik inanışlarda ise, tüm oluşumları açıklamakta kullanılan yine birbirine indirgenemeyen iki karşıt unsur vardır. genel anlamda iyillik-kötülük, dişil-erkek ya da aydınlık-karanlık olan bu ikilik, çin düşüncesinde yin-yang, hint düşüncesinde tamus-satva, iran düşüncesinde ahura mazda-angra mainyu olarak karşımıza çıkar.
felsefede ise tüm varoluşlar ve oluşlar, yine birbirine indirgenemeyen karşıt iki unsurla tanımlanır.
martin heidegger
varoluşçu felsefenin önde gelen isimlerinden biri olarak bilinen alman filozof. 26 eylül 1889'da baden eyaletinde doğdu. çocukluğundan itibaren dine ve felsefeye eğilimli biri olarak yetişti. felsefi çalışmalarıyla olduğu kadar, yaşamı ve çeşitli dönemlerde sergilediği politik tutumlarıyla da tartışma konusu oldu. felsefi yetkinliği ve önemi yadsınamazken politik konumları dolayısıyla sürekli sorunlu bir ilişkinin taşıyıcısı oldu ve bu durum çoğu zaman felsefi çalışmalarının tam olarak değerlendirilmesini gölgeledi.
freiburg üniversitesi'nde katolik ilahiyati ve hiristiyan felsefesi okudu ve 1914 yılında ilk çalışması ve doktora tezi, "pgibolojide yargı kuramı" ile dikkat çekmeye başladı. 1923'te marburg üniversitesi'nde profesör oldu. 1927 yılında " varlık ve zaman " yayımlandı ve yayımlanışından itibaren yalnızca varoluşçu felsefe açısından değil, 20.yüzyıldaki bir bütün felsefe tartışmaları bağlamında bir şekilde etkili oldu. heidegger burada, bütün bir batı felsefesi geleneğini metafizik olmakla eleştirdi, ki sonrasında postmodern felsefe bu argümanı başka düzlemelerde yeniden değerlendirecektir.
1933 yılından itibaren naziler'in iktidara gelmesiyle birlikte heidegger nazilere katıldı. bu dönemde freiburg üniversitesinde rektör oldu. heidegger'in bu dönem boyunca izlediği politika her zaman tartışma konusu olmuş ve onun çalışmalarının değerlendirilmesine gölgeler düşürmüştür. nazilere katıldığı gerekçesiyle 1945'te üniversiteden uzaklaştırıldı ama sonra 1952'de yeniden üniversiteye dönebildi. daha sonra yanlış yaptığını söylemesi de üzerine düşen gölgelerin sona ermesini sağlamamıştır, ancak bununla birlikte onun teorik çalışmalarının değeri her zaman kendini buna rağmen korumuş ve felsefe açısından önemli yerini muhafaza etmiştir.
felsefesi
heidegger'in felsefi çalışmalarında hocası edmund husserl'in ve fenomenoloji felsefesinin etkileri açıkca görülür. buna bağlı olarak felsefe-dışı sayılan pek çok kavramı felsefeye taşıdı ve varoluşçu felsefecilerde (örneğin kierkegaard'ın korku, umutsuzluk, kaygı vb. kavramlarla yaptığı gibi) görülen tarzda analizlere yöneldi ve bunları derinleştirdi. kaygı, sıkıntı, merak, ölüm, korku gibi terimleri felsefe düzlemine taşıdı. fenomenolojiyi varlık sorunu bağlamında yeniden yorumladı ve kullandı. heidegger'in husserl etkisi ile kendine özgü bir varoluşçu felsefe oluşturduğunu söylemek yanlış olmaz.
heidegger'ın varoluşçu düşüncesine göre, insan bu dünyaya öylece bırakılmıştır. bu bırakılmışlık fikri birkaç yönden varoluşçu felsefenin temel argümanlarını sürdürür ve derinleştirir. varoluşa bırakılmışlığı ile insan kendi varlık'ını oluşturma özgürlüğüne zorunlu olarak bırakılmıştir aslında. ama başlangıçta, bırakılışın kendisi bir özgürlük yokluğudur -sondaki ölümün kaçınılamazlığı gibi.
insan, varoluşun ortasına öylece, orada-bir-varlık-olarak ( dasein ) atılmıştır. bu bir tercih ya da seçimin sonucu değildir. ve insan, bu bırakılmışlık içinde tercihler ve seçimleriyle kendi yaşdıbını ileriye dogru kurar. burada zorunlu bir özgürlük deneyimi sözkonusudur. insan kendi varlığını gerçekleştirmek üzere sürekli seçimler ve tercihler yapmak durumundadır, yani özgürlüğünü gerçekleştirmek zorundadır. ölüme kadar. heidegger'in felsefesinde ölüm fikri, bu bakımdan önemli bir yer tutar. insan, bırakılmışlığında ölüme yazgılıdır ve varoluşunu buna göre gerçekleştirmelidir.
heidegger ayrıca, genel anlamda söylenecek olursa, teknik'in gelişimiyle birlikte şekillenen dünyanın eleştirisini yapmaya yönelmiştir ve modern dünyada buna karşı düsüncenin görevlerini belirlemeye calışmıştır. " varlık sorusu ", onun tüm felsefi çalışmalarinin özü ve özetidir. bu çalışma varlık'ın unutulmusluğuna yapılan bir itirazla başlar ve devam eder. kant, hegel ve husserl'den etkilendiğini belirtmenin yanı sıra, nietzsche ile girdiği eleştirel ilişkinin de belirtilmesi gerekir. heidegger, yapısalcılığa benzer ama başka bağlamlarda dil konusunu felsefeye temel bir kategori olarak sokmuştur. onun bütün felsefi kategorileri dil dolayımıyla işlerlik kazanır.
"dil varlık'ın evidir", der heidegger.
sartre ve camus başta olmak üzere varoluşçu felsefeciler ve ayrıca yapısalcılık ve varlık felsefesi gibi diğer felsefe akımları da çalışmalarında onunla açık ya da örtük diyalog halinde olmuşlardır. daha sonra çalışmaları, özellikle dil dolayımlı analizleri ve felsefenin metafizik olarak eleştirisi mantığı, postmodern felsefenin gelişiminde önemli köşe taşları olacaktır.
Tümünü Göster