1. 1.
    -1
    gül sesi, yâni bülbül şakıması anldıbına farsça bir terkibtir; terim olarak, yüce ve bir ağzıdan bağrışa denir. askerin davul çalınırken, ka­lenderlerin, kudümlerini çalıp bir yere gidecekleri vakit, içlerinden birinin pek yüce sesle okuduğu kısa cümleli dualara denir; dinleyenler, hep bir ağızdan ve gene yüce sesle, «âmin» yerine «allah allah... » diye bağırışır-lar. meselâ yeniçeriler, alûfe aldıkları gün, içlerinden biri şu gül-bângi çekerdi:

    «allah allah, illallah; baş üryan, sine büryan, kılıç aikan; bu meydan­da nice başlar kesilür hiç soran olmaz. eyvallah, eyvallah; kahrımız, kı­lıcımız düşmana ziyan, kulluğumuz padişa iyân; üçler yediler, kırklar, gül-bâng-i muhafazid, nûr-i nebî, kerem-i alî, pirimiz, sultânımız hünkâr hacı bektâş-ı velî, demine, devrânına hû diyelim, hû» {ahmet rasim: târihi osmânî; c. ii, birinci tabı', ist, 1326-1328; kiraat-i târîhiyye; gül-bâng madesi; s. 636-637)

    gül-bâng, «hû diyelim» sözüyle biter ve dinleyenler, hep bir ağız­dan yüksek sesleahû» derler. mevleviler, gül-bâng çekilirken dinlerler; bektâşıler ve alevîlerse «allah allah» diye zikrederler.

    xvi. yüzyılda yaşadığını sandığımız şâhî, bir nefesine,

    kurbanlar tığlanıp ğül-bânğ çekildi, gaflet uykusundan uyana geldim;

    dört kapı sancağı anda dikildi, üryan, büryân olup meydana geldim

    diye başlar. *
    http://www.youtube.com/watch?v=68_t7hmrguu
    ···
   tümünü göster