bi şiir daha geldi lan aklıma. sıkılmazsanız o nu da paylaşıyım. farzedin ki bu hikayenin capsleri de bunlar
biri diğerinden biraz daha büyük iki küçük istavritin öyküsü
bak burası okyanustur
kıyısında kumlar, deniz kabukları bulunur
hasret çektiğinden bahsedilir deniz kabuklarının
bak burası işte tam burası
dokununca acıyan yeridir hayatın
buradan dümdüz gidersen
kime sorsan boğulursun
kimi sevsen yorulursun
o küçük bavullar
o ekmek arası yolluklar
ne kadar aşk varsa
katlanmış kırışmamış
küçücük bavullara sığar bilemezsin
kimi sevsen
sevemezsin
o sudan çıkmış balıklar
o çırpınıp savrulmalar
acıyla çipuraya tutunuşlar
birisini kovasına koyar balıkçı
diğerini küçük diye denize atar
oysa güzeldik böyle
sarhoşluğun baş ağrısı bile
bayatlamış simitler bile
demlenmemiş çaylar bile
gitmezsen eğer
güzeliz böyle
kaç dakika yaşamış duydun mu
sudan çıkmış istavrit
duydun mu ölürken son sözleri
“yaşamak ne güzeldi” demek olmuş
rakı sofrasında bir türkü duymuş da
ağlamaktan gözleri kör olmuş
ama “dünyanız ne güzel” olmuş son sözleri
keşke o küçük sevgilim de burda olsaydı diye düşünmüş
ne güzel dünyanız demiş
ne güzel diye bağırmış
ne güzel diye ağlamış
unutmuş
ne güzel dünyanız demiş
ne güzel diye bağırmış
ne güzel diye ağlamış
unutmuş
ne güzel dünyanız demiş
ne güzel diye bağırmış
ne güzel diye ağlamış
unutmuş
ne güzel dünyanız demiş
ne güzel diye bağırmış
ne güzel bir sevdiğim vardı demiş
ağlamış
keşke yaşayabilseydim dünyanızda demiş
duydun mu bir balık
bir balık ki
öyle kederliymiş
haliçte küçükmüş ötekisi
ötekisi küçükmüş haliç’teki
hani aynı çipuradan düşen ötekisi
haliç’in kova kadar küçük bir yerinde yaşamış
çipuradan düştü düşeli
ölmekten korkmasa halbuki
bir de hafızası bu kadar kuvvetli olmasa
dünyaya kalkan çengelköy dolmuşlarından birine tutulması işten bile değilmiş
“şefkatli balıkçının ellerine
şefkatli balıkçının ellerine
kahretsin ki şefkatli balıkçının ellerine
lanet olsun ki şefkatli balıkçının ellerine
kirli çatlak sevda kokan ellerine
ve onun aşk nedir bilmeyen ellerine
lanet olsun ki bu kova kadar yerde yaşıyorum
derya içreyim amma
deryayı bilmiyorum
oysa dünya ne güzeldi” demiş
ne güzeldi diye bağırmış
ağlamış ne güzeldi diye
unutmuş
“bu şehirde yaşanmaz
denizi olmayan bir kente gitmeli”
diye düşünmüş
"dünya ne güzeldi" diye ağlamış
kova içinde bıraktığı
sonradan rakı sofrasında
"dünya ne güzel" diye ağlayan
sevdiğinin son bakışları gelmiş aklına
unutmaya çalışmış
unutamamış
dünyaya giden son çengelköy vapuruymuş az sonra kalkacak olan
ucuna tutunmuş
“dünya ne güzel” diye düşünmüş
unutmuş