öncelikle belirteyim ki, severim rakıyı. sözüm rakının büyütülüp ilahlaştırılmasına falan değil. yanlış ellerde rakının ilahlaştırılmasınadır. hani türk popunda da sezen aksu'dan söz açılınca "aa sezen aksu bambaşka", "son albumde sezenden beste almış, saygılar." gibi sezen denilince budhaya saygı duruşuna geçercesine tribe girenler vardır ya; rakıya da böyle yaklaşan bir genç nesil var. bu çekti dikkatimi sevgili ahali.
özellikle ilk gençlik yıllarını yaşayan bünyelerde rastladığım sanrıdır. üniversiteye yeni adımını atan genç, o güne değin irili ufaklı alkol ortamlarına girmiş ve 10'da 9 sıklıkta bira içmiştir. kalan 1'de de şarap içmiştir. üniversite ile beraber bir büyüdüm havasıyla birlikte "artık rakı içmeliyim, büyük bir adamım" düşüncesi başlar ki içten içe çok fenadır. iki aya kalmaz rakı masasının piri (bkz:
pir) triplerine giriverir ki aman aman. özellikle ailemizin bu yaş aralığındaki gençlerinde görmekteyim bu durumu. tamam ben sana içme demiyorum, sen yine iç rakını güzel kardeşim de bu trip niye? iç bi, alış şu içkinin adabına, üç beş kere beceremeyip geceni berbat et, bunlardan ders çıkar sonra, her deneyişinde yeni bir mezesinin uyumluluğunu tecrübe et falan filan. yani vaktiyle uygun zamanıyla edin tecrübesini. ama yok illa o tribe girecek genç osmanımız. illa daha üçüncü rakı masasında o kırk yıllık rakıcı edasına bürünecek. sonra tabi daha gece yarılanmadan kafayı vurup sızarsın masada.