1. 226.
    0
    Bir insanın Tanrı'nın varlığını reddetmesi esasen o kişinin kendi iradesine ve aklî muhakemesine bağlı olan bir şeydir. Nitekim böyle davranan pek çok insan da görülmüştür. Ancak bir insanın mutlak surette inançsız olması veya hiçbir surette aklına Tanrı'nın varlığını getirmemesi mümkün değildir. Bunun imkânsızlığıyla ilgili pek çok kanıt bulunmaktadır. Geleneksel dinlerin Tanrı anlayışlarını reddeden pek çok kişide dahi benzeri kavramlara rastlan-maktadır. inançsız olduğunu söyleyenlerin büyük bir kısmında da, materyalistler dahil olmak üzere, zihinlerinde Tanrı işlevini yerine getiren ancak mahiyet itibariyle farklı olan değerler görülmektedir. Dolayısıyla mutlak bir ateizmden sözetmek imkânsızdır.
    Ateistler bütün uğraşılarına rağmen Tanrı'nın varlığı aleyhinde güçlü kanıtlar ortaya koyamamışlardır. Buna karşın Tanrı'nın varlığı konusunda pek çok kanıt ileri sürülmüştür. Bu kanıtlar da ateistlerin "Tanrı yoktur” şeklindeki iddialarını tek tek çürütmektedir. Bunlar arasında da varlık (ontolojik), âlem (kozmolojik), nizam ve gaye (teleolojik), mistik tecrübe ve ahlâk kanıtları bulunmaktadır. Aslında kimileri için bu kanıtların dile getirilmesine dahi gerek yoktur. Çünkü Tanrı'nın varlığı insan için kanıtlanmaya gereksinim duymayacak kadar açık ve seçik bir konudur. Dolayısıyla ateistin inkârı şaşılacak bir şeydir.

    Buda ünlü prof. Letiŕa Gouvë ateistken araştırmaları sonucu müslüman olmuş
    Her canlı proteinlerden oluşur, proteinsiz bir canlı düşünülemez. En basit bakterilerde bile binlerce protein vardır. Biz tek bir proteini alıp, bu proteinin tesadüfen oluşmasının olasılığını incelersek, canlılardaki mikro dünyanın sırf bu unsurunun bile bilinçli tasarımı ispatlamaya yeterli olduğunu görürüz. Örnek olarak vücudumuzdaki proteinlerin en fazla bilinenlerinden biri olan hemoglobini ele alalım. Bilindiği gibi hemoglobin, kan hücrelerinde oksijen taşıma vazifesini görür. Bir insanda 60 octillion (60.000.000.000.000.000.000) civarında hemoglobin proteini bulunur. Hemoglobin 574 tane amino asidin arka arkaya gelmesi sonucunda oluşur. insan vücudunda 20 tane farklı amino asit kullanılır. Bu amino asitlerin her biri tam doğru yerde olmalıdır. Örneğin “orak hücre kansızlığı” denen öldürücü hastalık, hemoglobin proteininin sadece tek bir amino asidinin doğru yerde olmamasından kaynaklanmaktadır. Bir hemoglobin proteinin sırf amino asitlerinin belli bir dizilimde olmasının olasılığı şu şekilde gösterilebilir:

    Bir amino asidin doğru yerde olma olasılığı: 1/20
    iki amino asidin doğru dizilme olasılığı: 1/20 x 1/20
    Üç amino asidin doğru dizilme olasılığı: 1/20 x 1/20 x 1/20
    574 amino asidin (hemoglobin) doğru dizilme olasılığı: 1/20574

    Yüzbinlerce canlı türünün sadece biri olan insanın, bir çok yapıtaşından birini teşkil eden proteinin, bir çok farklı tipinden biri olan hemoglobinin, tesadüfen oluşmasının imkânsızlığı görülmektedir. Ayrıca bu işlemde amino asitlerin oluşma olasılığı, bir proteindeki amino asitlerin sol-elli olmasının olasılığı, proteinin üç boyutlu katlanmasının olasılığı göz ardı edilip hiç hesaba katılmamıştır. Bir proteinin, D.N.A.’da kodlanışının olasılığı hesaplansaydı, amino asit dizilimi olasılığından elde edilen daha inanılmaz bir sonuçla karşı karşıya gelinirdi. Evrenin tüm parçacıklarının, evrenin tüm zamanında oluşturmaya güç yetiremeyeceği bir molekülün (hemoglobinin) bilinçli bir tasarım olmasaydı var olamayacağı açıktır.
    Matematikçilerin ve fizikçilerin evrenin ve hayatın oluşabilmesi için ortaya koymuş oldukları mükemmel ve ihtimaliyet açısından imkânsız olan bu rakamlar, evrenin çok özenli bir şekilde yaratıldığını açıkça göstermekte ve bir çok bilim addıbının Tanrı’nın varlığı inancına yönelmesine sebep olmaktadır. Bu noktada Heinemann Matematiksel Fizik Ödülü’nü kazanan Robert Griffiths’in ifadeleri, olayın boyutunu ortaya koymaktadır: “Şayet tartışmak için bir ateiste ihtiyacımız olursa, felsefe bölümüne gidiyorum, zirâ artık fizik bölümünde ateist bulmak oldukça zor.” Kendini agnostik bir bilim adamı olarak tanımlayan astrofizikçi Robert Jastrow ise kozmosun ölçümünü yapan iş arkadaşlarının başına gelenleri en iyi şekilde anlatmaktadır : “Aklın gücüne inanarak yaşamış bilim adamlarının hikâyesinin sonu kötü bir rüyâ gibidir. Câhillik dağını aşıp onun en yüksek tepesini fethedip de, son kayanın üzerinden baktığında, yüzyıllardan beri orada bulunan ilahiyatçılar tarafından karşılanır

    ÖZET GEÇMEDiM PiÇLER
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster