0
18 yaşıma bastığım zaman doğum günü pastamdan çıkan porsche boxster cabriolet'imin anahtarını hatırlıyorum. dönemin eğitim bakanı da davetliydi o gün. "bizi de gezdirirsin artık hehe" diye espri yapmıştı hatta. ilk kazamı yaptığım arabaydı bu. üst geçit yerine otoyolun ortasından karşıya geçmeye çalışan fakir bir kadının 250 beygirlik canavarımın fren sesiyle birlikte irkilerek çocuğunu kucağına aldığını hatırlıyorum. bir de "ehliyeti aldığı gün kaza yapan genç serbest bırakıldı" başlığını. fakir kadının eşinin babamın avukatına yakardığı an geliyor gözümün önüne. oturdukları evin kira olduğunu, kendisinin de bir lokantada aşçılık yaptığını, mahkeme tarafından kusuru sabit görülen eşinin araçta meydana getirdiği hasarı karşılamaya güçlerinin yetmeyeceğini, hiç olmazsa zararın bir bölümünü taksitle ödeyebileceğini, bunun için çalıştığı işyerinin sahibinden borç alabileceğini dahi söylediğini hatırlıyorum. çevremdeki işçi çocuklarının babamın siyasi durumunu ima ederek benimle konuşmadığı günleri de hiç unutmadım. halbuki açlıktan ağızları kokarken 2700'cclik aygırımın koltuğuna oturmak için kavga ettikleri oluyordu. zaman zaman kaybeden tarafı da oturtuyordum koltuğuma.
halen görüşüyorum bunlarla. vergi dairesinde üç kuruşluk maaşla çalışıp banliyöye binen, çocuğunu özel okullara göndermekten aciz bu insan atıklarıyla görüşüyorum. eski günlerden konuşuyoruz bazen. hala öfkeliler, hiç bitmeyecek bu öfke, nesilden nesile aktarılacak.
düşünüyorum da fakir insanlar kendilerinin bile olmayan bir şey hakkında çok kafa patlatıyor. daha ileri gidip mülkiyetin hırsızlık olduğuna inananlara bile rastladım. benim babam onlarca işçisiyle gecesini gündüzüne katarak yılmadan çalıştı. bunu karşılığında da bana uygun gördüğü aracı aldı. işinden kaytardığı için geciken projenin tazminatını yine babam ödedi. bu insanlar babamın bana aldığı bu aracı referans göstererek kendi aymazlıklarını görmezden geldiler.
senelerce sigorta primleri yatan, maaşları günü gününe ödenen, ezkaza teknik sebeplerden maaşı bir gün geciktiği zaman soluğu genel müdürün kapısında alan bu fukara yığını, yeri geldiği zaman açlığın bünyelerinde oluşturduğu halsizlik haline bakmaksızın masaya yumruğu vurmayı bildi. pazardan aldığı mevyeleri bir güzel mideye indirirken çocuğuna da benden bahsetti. "patronun oğlunda porşe varmış hanım." "ben bodruma iniyorum, odun bitti, soba sönmek üzere."
- baba porşeler kaç basar?
+ ne edecen lan eşşoleşşek? büyüyünce alırsın o zaman öğrenirsin.
afedersin ama tak alır. sen meyve yerken babam bizim yüzümüzü göremiyor. günde 5 saat uyumuyor bile. çalışmanın, emeğin ne olduğunu gören bizler de "emeğin asıl sahibi olduğunu" iddia eden rantçı sendikal faaliyetlere inat yılmadan çalışıyoruz. senin çocuğun lisede bıçakla adam kovalarken ben derslerimi günü gününe takip ediyorum. senin çocuğun okuldan kaytarmayı marifet sanıp kıraathane köşelerinde sürterken ben okuldan kalan zamanımı özel öğretmenimden aldığım derse ayırıyorum. yine senin çocuğun babamın tırnağıyla kazıyarak sahip olduğu bu servetin olağan sonuçlarından şikayet ederken ben bıkmadan, usanmadan çocuğum için çabalıyorum. bu yüzden daha çok kafa patlatma. topluma nefret ve öfkeden başka bir şey kazandırmıyorsun. ben ve benim gibilerin rahatını bozuyorsun. unutma, benim gibilerin rahatı senin aç karnını doyuruyor.
(meth, 09.05.2010 23:35)
#18992237 paylaş şikayet et
Tümünü Göster