0
tezek reyis;
sen bakma onlara. adamlar liseli. bazı şeylerin farkına varmaları zaman alır. sen devam et hikayene. zaten tüm bunları anlayan adam hikayende bir çelişki olsa da tutup burada anlatmaz. özelden mesaj atar filan.
ben senin bahsettiğin sürünün bir parçasıyım. kalabalıktan biri olmak iyidir, kalabalığın içi sıcaktır, üşümezsin, korunaklısındır. avuntum bu. benim fikrimce herkes bir işin ucundan tutmalı, bu sayede toplum ve toplumun dinamikleri oluşmalı. anarşist bir görüşüm yok senin aksine. çünkü normal şeyler yaşamış, sağlığı normal olan normal bir insanım. ama hikayen çekici; hikayeni bir gecede okudum, bende olmayan şeyler yatıyor içinde.
yıkıcı eleştirileri ciddiye alma, bu başlıkta bir tufan koptu. aslında yorum yapanların çoğunun düüncesi şu: bu adam burada ortalığın dıbına koyuyor, hepimize sövüyor, gücü elinde tutuyor, ben onu züt edebilirsem ondan daha vasıflı olabilirim, bi anda tüm ilgiyi çekebilirim üstüme. içgüdü tam olarak bu, bazıları sadece kendi yaşayamadıklarını görmek istemiyor.bir yandan da seni okumadan duramıyorlar. buna "gizli hayranlık" deniyor bizim oralarda.
şuçlamamak lazım gene de herkesi. belki üniversitede uzatmalara oynadığın o 4 yıl boyunca bunları sorgulayacak vaktin oldu, dönüm noktanı buldun. ama bizler kendimizi bildik bileli pistlerdeyiz, kaşıyamadık kafamızı, "nerden gelip nereye gidiyoruz" diyemedik, kendi ana babalarımız kırbaçladı bizi "herkesin önüne geç" diye. sonra başarı diye bir şey türedi. ilkokulda bile sınıfın tüm kızları en çalışkana aşık oldu. çalışkan çocuk binlik yapınca öğretmeni "zeki olduğu için böyle" dedi. ama başarısızın ağzını açmasına kimse izin vermedi. kısacası başarılı hep almayı öğrendi, asla vermedi, paylaşmadı. sonuçta sistemin başına bencil, almaya alışmış yaratıklar geçti. bu yüzden annene "senin oğlan niye çalışmıyor" dendiğinde o kadıncağız mahçup oldu. ve sen bundan dolayı inanılmaz bir suçluluk hissettin.
bak dün gece yazını okurken bana ne hatırlattın. 6 yaşındayım. köyde ailemin ineklerini güdüyorum. sene 80ler. dört inekten başka bir tane de koyunum var. koyunum günün birinde bir kuzu doğurdu. annesi öldü o gece. adını poti koydum. annesi olmadığı için evde eski kendi biberonumu bulup ineklerden süt sağdım ve ona içirdim aylarca. çünkü inekler başkasının yavrusunun kendisini emmesine izin vermiyordu. gece bu inekler kuzunun üstüne yatarlar ya da basarlar diye potiyi kendi odamda uyutmaya başladım. koynumda büyüttüm. ona dört beş farklı sesle dört beş farklı komut öğrettim. çünkü koyunlar ineklerden farklı olarak kaval, düdük gibi şeylerin sesine daha duyarlıydı. farkındaydım bunun. mesela bi ses çıkarınca yanıma geliyordu, bi başka ses çıkarınca koşuyordu... en yakınımdı poti. potiyi bi kurban bayramında kesti ailem. bir hafta ağladım. etinden tek lokma yemedim.
aradan seneler geçti, işte bugün ben kurban bayramında mahallenin tüm koyunlarını keser oldum. bir kuzuya o kadar şevkat gösteren bir insan şimdi pırasa doğrar gibi koyun doğrar oldu. sıfır duygu. işte civciv örneğinde ben bunun farkına vardım dostum. toplum, ideal, idelizm, başarı aslında o kadar da matah bir şey değilmiş. canavarlaşmaymış.
anarşistlerin, bohem yaşayanların, hakan günday okuyanların başarısızlıklarına kılıf bulmak adına felsefe yaptıklarını, dersten kalan bir öğrencinin "hoca bıraktı" demesine rağmen öbür yıl dersi geçince "ben geçtim" demesi gibi bir samimiyetsizlik olarak görüyordum. sistemi eleştirenlere sistem ufak bir şans verdiğinde onun nasıl marabası olduklarını çok görmüştüm çünkü. kısacası bana bu tür eleştiriler "benden adam olmadı ama bunu kabul edemem, sorunlu ben değilim sistemin kendisidir, onca insan aslında aptal ve bunun bir tek ben farkındayım" gibi gelirdi.
ama senin yazıların dediğim gibi değiştirdi bişeyleri. yazına devam et dostum. bu senin görevin.
Tümünü Göster