-1
Sesler Arasında"
Adamın ailesi yoktu. Ortadoğudan, savaşın ve yokluğun pençesinden kaçan bir çocuk olarak, ikinci Şanslar Ülkesine göç etmişti. Burada hayata yeniden tutunmuş, bir şekilde pgibiyatri hekimi olmuştu. Zihinsel hastalıklarla mücadele eden, kaybolmuş ruhları iyileştirmeye çalışan adam, bir zamanlar gökyüzüne bakıp, kendi yolculuğuna başlamak için elinden geleni yapmıştı.
Çocukken, dedesinin ona sıkça söylediği bir söz vardı: Bir gün hayatını yazarken boşa vakit kaybedeceksin. O zamanlar anlamamıştı, ama dedesinin bu kehaneti, her anı gibi, adamın ruhunda derin bir iz bırakmıştı. Dedesinin gökyüzünde kaybolan bir pilot olduğuna dair anıları, onunla her zaman yüzleşmeye devam etmişti. Bir gün, salıncakta onu sallarken düşüp kanlar içinde kaldığında dedesinin gözlerinde farklı bir şey fark etmişti: derin, acı ve bilinçli bir bakış... Sonra dedesi, ona o sözü söylemişti. Bir gün hayatını yazarken boşa vakit kaybedeceksin.
Ancak adam için bir umut vardı. Yıllar sonra, pgibiyatri okurken, bir gün en büyük değişimin gerçekleşeceğini, en doğru yolu bulacağını hissediyordu. Ve o gün, Sofia onun hayatına girdi.
Sofia, adamın terapisini üstlenen genç bir pgibiyatristti. Her seansta ona sadece bir doktor değil, bir dinleyici gibi yaklaşmıştı. Adam, bu kadar uzun zaman sonra ilk defa, birinin onu gerçekten anlamaya çalıştığını hissetti. Ama bir gün, Sofia'nın sorduğu bir soru, her şeyin değişmesine neden olacaktı.
Bir gün, Sofia, adamın dedesi hakkında bir soru sordu: "Dedeni hatırlıyor musun? O pilot muydu? Gökyüzünde savaşan bir adamın hikayesi vardı, değil mi?"
Adam, kısa bir sessizlikten sonra cevap verdi: Evet, hatırlıyorum. Ama hatırlamamamalıydım. O günleri unutmak, belki de daha iyi olurdu. Ama gökyüzü... o, her zaman tehlikeleri de barındırır.
Sofia, bu sözlerden şüphelenmeye başladı. "Ama senin dedenin, 11 Eylül saldırılarıyla bir bağlantısı olabilir mi?" Bu düşünce kafasında büyüdü. Ya onunla bağlantılı bir şeyse? Ya o, bir şekilde o gün ikiz kulelere çarpmışsa?
Adam, Sofia'nın bu çıkarımına şaşkınlıkla bakarken, Sofia, bir an duraksadı ve sonra, telefonunu çıkardı. 911’i arayıp durumu bildirdi. Bu, bir ihbar niteliğindeydi ve adamın hayatının seyrini değiştirecekti.
Adam, polis tarafından gözaltına alındığında, geçmişinin korkuları yeniden su yüzüne çıktı. Sofia'nın ihbarıyla karşı karşıya kalan adam, derin bir yalnızlık hissetti. Ne yapacağını, kime başvuracağını bilmiyordu. O an, aklına bir tek şey geldi, Sofia.
Gözaltı sırasında, bir telefon hakkı verildiğinde, adam derin bir nefes alıp telefonu eline aldı. Arayacak kimse yoktu. Düşüncelerini bir süre süzdü, birisiyle konuşmanın iyi olacağını hissetti. Ama kimse yoktu. En azından, bir zamanlar ona çok yakın olan Sofia vardı.
Telefon tuşlarını yavaşça çaldı. "Evet?" dedi Sofia'nın sesi.
Adam, gözleri dolu bir şekilde cevapladı: "Sofia, ben... Yalnızım. Yardım etmeni istiyorum. Her şey çetrefilleşti ve senin ihbarın yüzünden burada tutuklandım. Ne olur, beni yalnız bırakma."
Sofia, biraz şaşkınlıkla sustu. Adamın sesinde, ne yapacağını bilmeyen bir çaresizlik vardı. Neden, ne oldu? diye sordu.
Adam, derin bir nefes aldı ve sessizce devam etti: Sofia, dediğin gibi, belki de 11 Eylül ile ilgili bir şeyler var. Ama bu, beni suçlu yapmaz. Ben, gerçekten sana güvenmiştim. Ama şimdi bana terörist gibi bakıyorsun. Bu çok terörfobik.
Sofia, telefonda bir süre sessiz kaldı. Adamın ne kadar çaresiz olduğunu anlamıştı, ama o da bir karar vermek zorundaydı.
Bir avukat tuttu ve adamı serbest bırakmak için her şeyi yaptı. Sofia, adamın savunmasını sağladı ve onu tutukluluk halinden kurtardı. Ancak polisler, dosyayı kapatmakta isteksizdi ve her şey daha karmaşık hale gelmişti.
Adam, günlerinin her anında bir ses duyuyordu. Ne zaman yemek yeseler, "Bak bak yemek yiyor" sesini. Dişlerini fırçalarken, "Bak bak dişlerini fırçalıyor" sesi. Kıyafetlerini katlarken, "Bak bak kıyafetlerini katlıyor" sesleri... Her gün, her küçük aktivite, kafasında belirip kaybolan tanımlayıcı seslerle doluydu. Ama tek bir ses vardı ki, onu hiç unutamıyordu: Sofia. O, her zaman kafasında bir yerlerde vardı.
Karakoldan hastaneye sevk süreci başladığında, adamın şizofren olduğu anlaşıldı. Sofianın tüm hareketlerinin, her adımının ve söylemlerinin, adamın zihnindeki sesler olduğunu keşfettiler. O, Sofia'yı, şizofrenik bir şekilde hayal etmişti. Ve işte, gerçeği anladığında, bir kez daha dedesinin o sözlerini hatırladı: “Bir gün hayatını yazarken boşa vakit kaybedeceksin" adam kendisini ve geçmişini anlamaya başladı. Bir zamanlar başkalarından gelen sesleri duyan adam, nihayet kendi içindeki sesi dinlemeyi öğrendi. Kendi varlığını ve kimliğini anlamak, en büyük yolculuğu olmuştu.
Tümünü Göster