0
Bazen çekilen acıların bir karşılığı olur, Tanrı'nın bir hediyesi gibi. 'Sen yandın, artık yaşa biraz,' der gibi. 'Bırak artık yanmayı, biraz da onlar yansın,' der gibi. Bir ödül, belki cennetten bir parça, hiç bitmesini istemediğim bir rüya gibi. Ama ben yanmakta kararlıydım. Yanıp kül olmayı göze almış, hiçbir şeyi düşünmeyen, başkasını sevmekten korkan bir adam olmuştum. Kadınları kendimden uzak tutmak beni sadece bu hayatta bir defa yaraladı, diğerleri için üzülmemiştim. Ama o farklıydı. Ayrıca bu konuda iyiyim sanırım; istersem hiç kimseyi hayatıma almam ya da anında çıkartabilirim. O hariç. Onda farklı bir şey var. Bir insan her zaman nasıl güzel olabilir ki? Zor bir ihtimal var yeniden doğmak, bir çölü tamamen yeşertmek kadar zor, ilahi bir güç gerektiren zor bir yol. En büyük ilahi güç aşk değil mi zaten?
Hadi başlayalım. O kadar güzel gülüyor ki… 'Tamam,' diyorum, 'bu kadar yaşadığım yeter.' Atilla ilhan’ın dediği gibi, 'Ama baştan söyleyeyim birçok şeyi yazmayacağım, birçok şeyi atlayacağım. Bize yapılan kötülükler buradan sonra yazacaklarımda olmayacak. Bunlar sadece bizimle kalmalı, hiçbir yerde yazılmamalı.' Yoğun olan bir şey var; o da sevgim. Tutarsızlık ve kusur arama. Parça parça iyileşiyorum, parça parça yazıyorum bunları.
insanların vefasız ve saf kötü olabildikleri bu zamanda ne demiş ibrahim Battal YILDIZ? 'Aşk bir kişiye duyulan sevgi değil, o kişi uğruna bütün cihanı gözünde öldürebilmektir. Ve sevişmek iki bedenin birbirine değmesi değil, iki ruhun birbirine teması demektir.' Bana neden savaştığımı sormayın. Savaşmaya değecek bir ruh görmesem ben de savaşmazdım. Zaten savaş meraklısı değilim. Sonumu beklemeye devam ederdim.
Kimse bilemez kaderin bize ne yapacağını. Bir gün o tohumlardan birisi belki de yeşerecek ve gönül bahçem yeniden şenlenecek. Gerçi benim hiç umudum yoktu. Şayet böyle bir fırsatım olsa hiç düşünmezdim. Onu korumak ve yeşertmek için elimden geleni yapardım. Artık yaralarımın iyileşmesi gerekiyordu. Çok zor, asla unutamayacağım travmalarım var. Sadece bunları unutturacak doğru insanı bulmam gerekiyor. Hatalarımı yüzüme söyleyecek, beni sarsıp kendime getirecek bir kadın. Ama o kadını bulmayı istediğimden bile emin değildim zaten. Zaten ölmüştüm, kim yaşayan bir ölüyü sever ki?
Yaşama olan ilgim ve hevesim bitmek üzereydi. Yaralarımı ne kadar saklamaya çalışsam, bir o kadarı açıktaydı ve yavaş yavaş ölüyordum. Artık ölümün nasıl bir his olduğunu biliyordum ve korkmuyordum. Çünkü öldürüp, öldürüp diriltmişlerdi beni, hem de defalarca. Hiç merhamet görmedim. Belki de çok fedakardım, onlar da merhamet etmiyorlardı.
Tek anlamadığım, suçumdu. Ben hiçbir şey yapmamıştım. Tek derdim, ailemin mutlu olabilmesi için para kazanmak ve onları iyi yaşatmaktı. Neden bu kadar kin duyulmuştu bana? Yoksa önceki günahlarımın bedelini mi ödüyordum? iyi de, bu çok değil mi? 'Çok' kelimesinin çektiğim sıkıntılar karşısında bu kadar az şey ifade edebileceğini hiç düşünmemiştim.
Çelikten dikenleri olan ve korku tünelini andıran bir kalbe girmek, her kadının cesaret edebileceği bir şey değil. En azından ben öyle sanıyordum. Hiç aslan yürekli asil bir kadınla tanışmamıştım. Bir de parçalanmış kalbi saran karanlığı delebilecek kadar ışık saçan bir kadın. Neden bu ürkütücü yere girmek ister ki? Delirmiş olması gerekmiyor muydu? Belki de delidir.
Ve bir gün onu gördüm. Yine soğuk ve egolu olarak, iğrenç bir şekilde selamlayıp yoluma devam ettim. Bunu yıllarca yüzüme vuracak. Evet, etkilenebileceğimden daha güzeldi. Bende bundan korkmuştum. Ya aradığım su damlası oysa? Ya yeniden yeşerecekse her şey ve sonunda yine çöl olacaksa? Ne gereği vardı böyle bir şeyi? Bir daha kaldıramazdım zaten. Bir sıkımlık canım kalmıştı. Tabi o her şeyden habersizdi. Adamın biri gelmiş, üstten bakarak 'merhaba' demiş. Onu da yarım yamalak, soğuk ve kibirli bir şekilde söylemişti. Aşk başlamasına imkan kalmadan bitmişti. Amacım da oydu zaten. Ama yanılmışım. Çok pişman olacağımı hiç tahmin etmezdim.
Uzak durmak en iyisiydi. Gerekirse aynı ortamda bile bulunmayacaktım. Denemedim de değil; hem de her fırsatta kaçmayı denedim. Ben karanlığın içinde can çekişirken, onun da benimle yanmasına izin veremezdim. Uzak durmalıydım. Ben istemesem olmazdı sonuçta, ama oldu. Kader öyle ya da böyle, bizi kınayanlar tarafından birbirimize bağladı.
Korkuyordum. Hem de ölesiye korkuyordum. Ya yeniden başlarsa ve ben onu koruyamazsam? Ne yapacaktım? Yeniden ölmeyi göze alamazdım. Bir kere hayata dönme ihtimaline yaklaşmıştım, bu ihtimalin olması bile nefes almama yetiyordu. Ama direniyordum, en azından sonuna kadar direndim. Kaçmaya kararlıydım. Elimden geldiğince uzak duruyordum. Ama bir şekilde tüm yollar ona çıkıyordu. Hangi sapağa sapsam, hangi çıkmaz yola girsem, karşıma çıkıyordu. Bir yere kadar kaçtım ve sonra bir gün kaçmak istemediğimi fark ettim. Bu beni korkutmuştu. Çünkü değişiyordum. Belki de konuşmalıydım onunla.
Tümünü Göster