/i/Ben

Kendini ifade et !
  1. 1.
    0
    Baharın habercisi olan nisan ayının bir Pazar sabahıydı. Tatlı esen meltem, tenime dokunarak ilerliyor, adeta ruhumu okşuyordu. içimde tarifsiz bir heyecan ve his vardı; belki de bu yüzden insanlar bahar ayında aşık oluyordu. Her şeyin yeniden canlandığı, doğanın renkleriyle dolup taştığı bu güzel günde, aşkın kendisi de çiçek açıyordu. Ama o günün benim için bir kıyamet günü olacağını kim tahmin edebilirdi ki? Diğer insanların aşka düştüğü bir mevsimde, ben ölümle yüzleşecektim. Bazen kıyametler, yeni bir hayatın başlamasına vesile olur ve işte benim hikayem de tam burada başlıyor.

    Her insanın içinde bir iyi, bir de kötü taraf vardır. iyi ve kötünün savaşı, Habil ile Kabil kadar eskidir. Bu antik savaşta hangi tarafın kazanacağını biz belirleriz; hangisini besleyip büyütürsek, o galip gelir. Ama bu benim için geçerli değildi. Ne kadar iyi olursam olayım, o kadar kötülük gördüm. iyi olmak, hiç de güzel değildi. Ta ki onu tanıyana kadar.

    'Aşkım' dediğim, uğruna hayatımı verecek kadar sevdiğim insandan bir darbe daha yemiştim. Ama bu darbe hepsinden betermiş. Gönlümdeki tüm aşk bahçesini çöle çevirmişti. Artık kalbim, kuru bir ağaç ve toz ile doluydu. Sanki bir orman yangını çıkmış ve geride hiçbir canlı bırakmamıştı. Zor nefes alıyordum, boğazım düğümleniyordu. Tek söyleyebildiğim, 'Neden? Ben sana ne yaptım?' sorusuydu. Karşımda sevdiğim dediğim insandan eser kalmamıştı. Zorba ve kaba biriydi bana karşı. Sanki ben ona büyük kötülükler yapmıştım. Oysa tek yaptığım, sadık bir eş olmaktı.

    'Yaşadıklarımı anlatmaya kelimeler yetmez,' diye düşündüm. Benim acılarımı yaşayanlar ancak beni anlar. Yusuf gibi kuyunun dibindeyim, ateşe atılmayı bekliyorum, ibrahim Halil gibiyim. Rızasıyla bıçağın altına yatan ismail gibiyim, susuzum, Kerbela’da Hüseyin gibiyim. Kayaların altında Bilal-i Habeşi gibi, Peygambere inandım, Allah'a taptım. Her gece Yakup gibi gözyaşı döktüm yattım. Eyüp gibi dert çektim, sabrettim. Rabbim hepsine bir ödül verdi. Ben hepsi kadar sıkıntı çektim ve bana seni verdi.'

    Birisini karşılıksız sevmek güzeldir. Ama tek taraflı sevgi, içinde kötülüğü barındırır. insan sevdiği kadar sevilmek ister. Ben, sevdiğim kadar nefret edildim. Keşke kötü birisi olabilseydim, belki o zaman değerim anlaşılırdı. Hayatta beni öldürmek isteyen birisini oturup teselli etmişliğim var. Merhametimin sınırı yok ama sabrımın bir sınırı var, ve bu sınır çoktan aşılmış durumda.

    Tükenmiştim. Gözlerim hep nemliydi; ağlamak için bir bahaneye ihtiyacım yoktu. Birbirini seven insanlar bile beni duygulandırmaya yetiyordu. insanlar gelecekleri için hayaller kurar; ev, araba, zenginlik... Ben ise sevilebilme ihtimalim üzerine hayal kuruyordum. Acaba bir daha biri beni sevebilir mi? Hiç sevilmeden mi öleceğim? Belki de hayali kahramanlar yaratarak hiç sevilmedim. Sadece bir kez olsun, sevilmek istiyordum. Tanrı'nın mizah anlayışı bazen bizi şaşırtabiliyor.

    Zor kararlar aldım. Bana ihanetler yaşatan kadını elde tutmak için değildi bu kararlar. Sözde aşkımızın gerçek meyvelerini, yani çocuklarımızı, korumak için elimden geleni yapıyordum. Bazen kendimden iğreniyordum, ama düşünmem gereken melekler vardı. Onlar için sonsuza dek çürüyeceğim bir zindana girmiştim. Tek amacım, onların iyi olmasıydı. Bunu her baba yapar sanırım. Onun bana göstermediği merhameti, ben çocuklarıma gösteriyordum. Çocuklarım annelerini kötü bilmesinler istiyordum. Hayatını cehenneme çevirebilirdim; tek yapmam gereken doğruları söylemekti. Ama yapmadım, o iki melek bunu hak etmiyorlardı.

    Vücudum yara bere içinde, her yerimden kan kaybediyordum. Kimsenin umurunda değildim. Yaralarımın hepsini saklamam gerekiyordu. Eline tuz almış yaralarıma basmayı bekleyen o kadar çok dostum vardı ki... Bazen düşmanlarımın olmasına seviniyordum. Ama saklamalıydım. Gerekirse rol yapacaktım, ama saklayacaktım. En kötüsü de bu değil mi? Yapmak istemediğim bir şeyi yapmak zorunda olmak.

    Tam 6 yıl boyunca kalbimi kimseye açmadım. insan kalbi boş kalınca, yavaş yavaş kararır. Her geleni kapı dışarı ettim. Hiçbir kadını içeri almayı düşünmedim. Matadorun son hamlesini bekliyordum. O kılıcı saplayacak ve bu sefil yaşantıya son verecekti. Kalbimdeki yaşam ağacı kurumuştu. Tohumları uçsuz bucaksız çöle saçılmış, bir damla su ile buluşup yeniden yeşermeyi bekliyordu. Her şeyin yeniden yeşermesi ve eski haline dönmesi imkansızdı. Kimseye güvenim kalmamıştı. Tüm kadınlardan soyutlanmış ve insanlardan nefret eder bir halde, karanlığın esiri olmuş, bir daha sevilmeyecek bir adam olarak ölümü bekliyordum. Ölüm de çok uzak değildi; bir hamlelik canım kalmıştı.

    Öyle bir yere gelmiştim ki, artık o küsmüş, bu darılmış, şu mesafe koymuş; gram umurumda değildi. Taşın çiçek açmadığını ve suyu boşa harcadığımı anlamıştım. O kadar çok ihanet ve entrika vardı ki, yaraların birisi iyileşmeden diğeri açılıyordu. Düşmanca, acımasızca öldürmek için yara açıyorlardı. Yara açmada sevdiklerimin üzerine kimseyi tanımadım. Çok profesyonellerdi.

    Karanlığın içinde kaybolmuş bir ruhum. Gökyüzünden sızacak bir damla ışığa doğru gitmeyi bekleyen kararmış bir ruhtum sadece. Celladını bekleyen bir ölüm mahkumu gibi, yaşam ile ölüm arasındaki o küçük çizgide infazımı bekliyordum. Bir kahraman bekliyordum; son anda gelip celladımı indirecek ve beni kurtaracak bir kahraman. iyi de, bu sadece filmlerde olmaz mı? Son anda celladın elinden ölüm mahkumu kurtulurdu; bu sadece filmlerde olur diyordu beynim kalbime. Ona göre kalbim aptaldı, ama bu sefer yanılmıştı beynim. Kahramanlar gerçek hayatta da varmış ve sanırım ben birisini bulmuştum.
    ···
   tümünü göster