+5
Aradan birkaç ay geçmişti. Artık bu duruma alışmıştık. ilçede iş bulup çalışmaya başlamıştım. Artık okul falan bana göre değildi. Bu ailenin sorumluluğunu almak bana düşüyordu. Bu süre içinde annemi birkaç defa daha doktora zütürdük ama değişen bir şey olamadı. Pgibolojik diyerek olayı kapatmışlardı. Herkesin dilinde, babam annemi terk etti o yüzden kadın delirdi diye kalmıştı. Annem artık iyi olamayacaktı. O dönemlerde çalıştığım iş yerinden benden yaşça büyük olan bir Vedat abi vardı. 35 yaşında işinde gücünde yeni evlenmiş biriydi. Bundan önce evlenme konusunda ne kadar adım atmış olsa da girişimlerinin nişanlanmaktan öteye geçmediğini söylüyordu. Komşusunun vasıtası ile başka bir köyde tek başına yaşayan kimsesiz dul bir kadından bahsetmişti. Bu kadına bir defa gittiğinde ona yaptıkları bazı karışımlardan bahsetti. Bu olayların ardından kısmetinin açıldığını söylüyordu. Bana da annemin durumu için görüşmemi tavsiye etti.
Aradan biraz zaman geçtikten sonra bu olayı daha fazla ertelemeyerek Vedat abi ile birlikte kadının evine doğru yola çıktık. Eski, boyaları dökülmüş serçe model bir arabası vardı. Araba zaten zor gidiyordu ama betonarme yol bittikten sonra öyle bir yola girmiştik ki yol değildi. Sadece arabaların lastik izlerinin geçtiği yerlerde toprak olan, gerisi tamamen otların kapladığı bir yoldu. Yol o kadar kasvetli duruyordu ki içim daralıyordu. Sabah erkenden yola çıkmış olsak ta kadının evine yaklaştığımızda ikindi ezanı okunuyordu. Kadının evine köy yolu bittikten sonra 20 dakikadan fazla yürüyerek ancak varabilmiştik. Evin etrafında kesilmiş onlarca büyük ağaç vardı. Normal bir insanın getirmesi bir kenara dursun 5 kişinin kaldırıp zütüre bileceği odunlar gibi bile değildi. Eve daha fazla yaklaştığımızda evin altındaki ahırdan gelen kuzu melemeleri ile biraz olsun rahatlamıştım. Kapının önüne kadar sessizce gelmiştik. Evin kapısı çok eskiydi. Tahtalar griye dönmüş ve araları o kadar açıktı ki kapıyı kapatsalar elimi aradan geçirip arkadan açabilirdim. Kapıyı çaldık ama açan yoktu, Vedat abi kadına seslendi ama evde kimsenin olmadığı belliydi. ikimiz birlikte ayakkabılarımız ile kapıdan içeri girdik. Sağ tarafa döndüğümüzde ikinci bir kapı ile karşılaştık. Vedat abi, birazda, bana kadın ile samimi olduğunu söyleyip, namaz kılıyordur diye direkt paldır kürdür içeri girdi.
Bende onu takip ederek içeri girdim. Ev o kadar pis kokuyordu ki yerlerde bir dürü ölü böcekler vardı. Böyle pis bir ortamda bırak namaz kılmayı dua bile ederken insanın içi bir tuhaf olurdu. Evin bazı kısımlarında yerde halı olmadığı için alt katta yanan sarı ışık yukarı vuruyordu. Kafamı eğip aşağı baktığımda sim siyah giyinmiş bir kadın koyunu yere yatırmış bacağından kan akıtıp kovasındaki sütün üstüne dolduruyordu. Bunu gördüğüm anda korkudan Vedat abi diye bağırdım. O anda kadın benim ona baktığım deliğe doğru kafasını kaldırıp korkunç bir gülümseme ile bana baktı. Elim ayağım birbirine dolaştı. Hemen dışarı doğru çıktığımda daha adımımı atamadan karşımda elinde süt dolu bakraç ile yaşlı, iki büklüm bir kadın karşımda duruyordu. Bu aşağıdan bana bakan kadının ta kendisiydi ama kadının kıyafetleri kırmızı siyah karışımı yöresel bir kıyafetti. Hiç bozuntuya vermeden beni tekrardan geri çevirerek gel oğlum içeri buyur dedi. Vedat abi ile öyle ayakta kala kalmıştık. Hemen bakraçtaki sütü sobanın üzerindeki kazana döktü. Kadının yüzündeki korkunç gülümseme hala duruyordu. Vedat abi bir süre hal hatır sorduktan sonra benim konumla ilgili bildiği kadarını anlattı. Kadın ise sen baştan anlat diyerek bana anlattırdı. Babaannemlerin yaptıklarını ve babamın evden gittiğinden başlayıp annemin son durumuna kadar anlattım. Kapının arkasında duran ahşap sandığını açıp içinden çıkardığı kavanozdan çıkardığı suya bir şeyler okuyup bana verdi. Annenin içme suyuna bunu önümüzde ki perşembe gecesi dök sonra yanıma getir dedi. Annemin yürüyemediğini söylesem de ben bu halimle gelemem onu buraya getir dedi. Bir süre daha oturduktan sonra bize tarlasından topladığı sebzelerden verip gönderdi.
Tümünü Göster