1. 451.
    +5
    tek bir kelime dahi etmenin anlamsızlığı.

    neden ölmeyi seçtin diye sorulduğunda, yapacak başka bir şeyi yok cevabı verilir. işte o an karşındaki küçülür, ezilir gözünde. aç kalsam sol kolumu yerim diye düşünen biri için intihar ne kadar mantıklı gelebilir?" dünyayı terketmek diye bakıldığında daha da anlamsızlaşır. "kim tüm dünyayı gördü ve ne kadar yaşanmaz olduğunu iddia edebilir? hayata sıkı sıkı sarılmak değil önemli olan. gerekirse hayattan bile vazgeçebilmek. olmanız istenen insan, girmeniz istenen kalıbın, gördüğünüz kötülüğün ardına geçmeyi istemektir. ama bu seçenek sadece geride kalanlara bir yaşamdan daha değerli bir şey bırakacaksa değerlendirilmeli. bu intihar değildir. albert camus'a göre intihar temel bir çelişme içerir. yaşamı anlamsız bularak intihar eden insan, aslında bu eylemiyle uğrunda yaşayabileceği bir anlamın varlığını kanıtlar. yaşam anlamsızsa, insanın eylemde bulunmak, dolayısıyla da intihar etmek için nedeni yoktur. intihar eylemi anlamı varsayar. ayrıca "dünyayı ateşe vererek" yani başkalarını da öldürebileceği halde tek başına ölmeyi seçen insan, en azından öteki insanların yaşamlarında bir değer görmüştür. intihar her ne kadar "korkaklık", "saçma" ve benzeri sıfatlar ile anılsa da, the future sound of london'ın da üzerinde durduğu gibi bunun suç sayılmasıdır. dünyanın hangi ülkesinde ölmek suçtur ki kendini öldürmek suç olsun? kaldı ki gerçekten intihar etmek fikrini kafasına koymuş insan er ya da geç yapacaktır. bir gün gelecek polis kapısına dayanıp, yahut apartman pencerelerine itfaiye merdiveni dayayıp kurtaramayacaktır. insanların yaşama hakkı varsa ölme hakkı da vardır. intihar pgibolojisini anlamak bazen basittir. en basit özet ile; başka insanlar tarafından pek anlaşılamayan ancak 55 yaşına geldikten sonra "yeter" moduna girip, anlayamadıkları bir ruh haline girecek olmaları, sonrasında ise yumruğun nereden geleceğini bilmediklerinden ötürü girecekleri bir kaygı, arada bir unutup tekrar akıllarına gelecekleri, ve bunca karmaşa esnasında ani bir ölümle gidecek olmaları. sonrası yok. öyleymiş-böyleymiş diyecekleri bir zaman yok. onlara kalacak bir şey yok. sadece yaşanmış olan bir geçmiş var. intihar sebebini arayan insan bulur. saçma nedenler bile olsa bulur. misal:

    eski ahit'te, intihar eden 4 kişinin adı geçiyor: samson, saul, abimelech ve achitophel. druidler, vikingler'in intiharı dinsel bir ilke olarak benimsediklerini öne sürüyor. freud intiharı yön değiştirmiş bir cinayet, objeden uzaktaştırılıp kişinin kendisine yönelettiği bir düşmanlık olarak nitelendiriyor. 1860 yılında londra belediye meclis üyeleri, kilise ve devletçe yasallaştırılan kutsal bir geleneğe göre, kendini ölüme mahkum etmekten suçlu bulunan birini ölüme mahkum etmi yetkisine sahipti. elizabeth döneminde intihar eden biri "ibret olsun diye" dar ağacına asılarak cezalandırılır ve mahkeme yetkililerinden biri gelene kadar oradan indirilmezdi.

    blackstone, intihar eden kişinin sanki bir vampirden farkı yokmuş gibi vücuduna bir kazık saplanarak anayola gömüldüğünü anlatır. seçilen yer genellikle, infazın da gerçekleştirildiği bir meydan olurdu ve ölünün yüzüne taş konurdu. kazık gibi taş da ölünün hortlamasını engellemek içindi. yine ortaçağ frasnasında intihar eden kişinin cesedi ayaklarından asılır, bir arabanın arkasına bağlanarak sokaklarda sürüklenir ve en son yakılıp çöpe atılırdı. metz, aynı dönem için şu saptamayı yapıyor: "ceset bir fıçıya konulur, hortlayabileceği yerlerin uzağında bir ırmağa atılırdı."

    platon döneminde atina'da intihar eden kişinin cesedi şehrin dışına, öbür mezarlardan uzağa gömülür, cinayeti işleyen elleri kesilerek ayrı bir yere de bu eller gömülürdü.

    17. yüzyılda fransa ve ingiltere'de intihar eden kişinin mülkü krala geçerdi. intihar eden kişinin mallarına el konulması ve geçmişinin karalanması geleneği, fransız devrimi sonrasında ortadan kalktı.

    bir de günümüzden bir örnek. 1969 yılında ingiltere'deki isle of man mahkemesi, intihara kalkışan 18 yaşından küçük kişilerin falakaya yatırılmasını emretti.

    gibi gibi gibi. dünyayı geçmişiyle ve şuanıyla ele alıp istediğiniz kadar saçma ya da mantıklı neden bulabilirsiniz. saçma neden çoktur, mantıklı neden hislerinizdir. bunca anlamsızlığın içinde hiç mi anlam yoktur? vardır. onlar da yine hisler ve an'dır. "yaşadığım kadar mı yaşayacağım?" ya da "ye kebabı, iç şarabı, vur karpuz g*te." mottoları değil. biraz hristiyan felsefesi gibi gelecek ama değil. belki de öyle, bilemiyorum. cevabı iyilik ve sevgi. tabii bu direkt alışılagelmiş iyilik ve sevgi olarak alınacağından çok da anlaşılmayacak bir durum. ben de çok anlatabileceğimi zannetmiyorum. izlediğim bir filmde, bir rahibin tek bir cümlesine sığdırıyorum sadece bu kadar hissiyatı; "sevgi, o sevgi, ah o sevgi."

    bir de pişmanlıklar var. ölene değil kalana. zaman içerisinde bir şeylerin eksildiğini hissetmeye başlarsınız. sahip olduğunuz o kişi elden yavaş yavaş gitmektedir ya da tamamen gitmiştir bile. aklınıza bir anda güçlü olup geleceğe daha sıkı sarılmanız gerektiği gelir. arzularınız, hayalleriniz, tamamlanması gereken şeyler vardır. negatif düşünmek ya da negatif bir insan olmak istemezsiniz çünkü birçok insan sizden uzaklaşmaya başlamıştır. en büyük hatalardan birine düşer ve yalnız kalmamak için, size, sizden uzaklaşacakları tehdidini kullanırlar. zor zamanlar geçirmişsinizdir, korkmuşsunuzdur ve onlar gibi olmuşsunuzdur. toplumsaldır belki de bu eylem, belki de bu eylemi gerçekleştiren, gerçekleştirmelerini isteyenler kadar, onu bu eyleme itenler kadar kötüler yoktur yaşamda. giden kişiyi her ne kadar sevmeseniz de o sizin düşmanınız değildir. unutmayın, hiçbir şey söylemeden, öylece giden insan size zarar verecek en son insan bile değildir. asla sizin kötülüğünüzü düşünmemişlerdir. zamanın izafi olduğu geçmişte ona moral vermek ve destek olmak yerine o kişiye başlıca sebep olduysanız hayat hiçbir zaman peşinizi bırakmaz. kendini suçlamalar başlar arada unutulur ama yeniden başlar. önemli olan ebedi olandır derdim hep. ebedi illa sonsuz olmasına gerek yok, süregelen anlamı da dahildir. mutlu mu oldunuz? devamında üzüntü gelecektir. kötü insanlar hiçbir zaman, "üzüntülü müyüm? devamında mutluluk geldi. sorun yok." aydınlığına erişemeyecektir. yüzlerine söyleseniz bile. émile durkheim'a göre, çağcıl dünyadaki değişme süreçleri o kadar hızlı ve yoğundur ki, çağcıl toplum yaşdıbının yol açtığı amaçsızlık ya da umutsuzluk duygusu olan anomiye bağladığı toplumsal güçlükleri ortaya çıkarır. eskiden dinin sağladığı geleneksel ahlaki denetleme ve ölçüler, çağcıl toplumsal gelişme tarafından büyük ölçüde parçalanmaktadır; bu da çağcıl toplumlarda yaşayan bir çok bireyi, kendi gündelik yaşamlarının anlamdan yoksun olduğu duygusuna sürüklemektedir. durkheim'a göre intihar, aşırı bir kişisel mutsuzluğun bir sonucu, bütünüyle kişisel bir edim olarak görünmektedir; ne ki toplumsal etkenler intihar davranışı üzerinde temel bir etkide bulunurlar. şahsen bırakacağım, daha iyi bir özet verebileceğim şiir şudur:

    kimse duymadan ölmeliyim.
    ağzımın kenarında
    bir parça kan bulunmalı.
    beni tanımayanlar
    mutlak birini seviyordu demeliler.
    tanıyanlarsa 'zavallı' demeli.
    çok sefalet çekti,
    fakat hakiki sebep,
    bunlardan hiçbiri olmamalı.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster