/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
http://rebloggy.com/post/...nogenic-hall/132205996630
  1. 1.
    +6 -2
    Yeni bir deneyime uyandım. Duş aldım dişlerimi fircaladim. Aceleyle dışarı çıktım. Bugün biraz heyecanlıyim. Çünkü bugün benim için özel bir gün. Kimileri için istatistikten başka bir şey değilim. Ama en azından hayatı istatistiklerle boğacak kadar sığ birisi değilim. Evet konu biraz dağıldı. Bugün hayatımda hiç kullanmadığım bir maddeyi kullanacağım. ACID. Bugünkü heyecan ve coskumun tek sebebi heralde bu madde. Sonradan lanet edeceğimi bildiğim birçok şeyi deneme merakım var. Alkol sigara ot daha yüksek alkol. Mesela absinthe. Çoğu kimse sigara alkol sıralamasıyla gider ve bu ikisinden dışarı hayatta çıkmaz. Çünkü yasak, toplumda dışlanma, veya tamamen bilgisizlik yüzünden. Daha doğrusu Bilgisizligin verdiği korku yüzünden. Önünüzde bir kapı var. Bu kapının önünde gözleriniz bağlı bir şekilde koyuldugunuzu varsayin. Özne siz ve mekan bilinmezlik olunca aklınıza ister inanın ister inanmayın ama 2 soru geliyor Tanrı nerede? ben izleniyor muyum? Aklına bu 2 sorunun gelmeyeceğini çünkü tanrı diye bir şeyin olmadığını savunan yobazları takmayin. Çünkü görüşleri sığdır. Hiçbir zaman ikinci bir olasılığı göz önünde bulundurmazlar. Mantık dengeleri herhangi bir yöne doğru bozulduğunda o yöne doğru savrulurlar. Tanrı ortaya çıkıp varlığını beyan etse de inanmazlar. Onlar tam bir istatistik sığırlarıdir. Onlar tanrı var ise şimdiye kadar neredeydi diye sorarlar. Benim de aklımdan şu soru geçer. Bugüne kadar ölmedim o zaman yarın da ölmeyeceğim demek ki ölümsüzum. Bunu diyen birisi için güler geçersiniz. Ama aynı yanlış mantıkla konuyu tanrıya getirenleri profesörunden okuma yazma bilmeyenine kadar herkes ciddiye alıyor. Neyse delinin biri kuyuya taş atar 40 akıllı çıkarmaya çalışır diyelim ve konumuza dönelim. Bilinmez bir yerde konunun siz olduğu bir zaman ve mekanda kendinizi buluyorsunuz. Üstelik nerede olduğunuza ve zamana dair hiçbir ipucu yok. Aklınıza 2 soru geliyor. Bir tanrı var mı 2 izleniyor muyum. Önümüzdeki kapı cennete de açılabilir ama cehenneme de. Açar miydiniz. Elinizde hiçbir ipucu yok. Mekan yok. Zaman yok. Bazılarınız o kapıyı çoktan açtı ve tarihe geçtiler. Yine Bazıları o kapıyı açtı ama cehennemi yaşayıp tarihten silindi. Bazılarınız hala düşünüyor. Ve bazılarınız belki de sonsuza dek açamayacak. Ben o kapıyı hep ilk acanlardanim diye düşünüyorum kendimi. En azından içerisinde bulunduğum mekan ve zamanda ilk ben denerim genelde. Alkolün etkileri benden öncede biliniyordu ama bulunduğum konuma ve akranlarima göre ilk deneyen ben olmuşumdur. Çoğumuz %90 imiz korkar geri adım atar. Neyse konu yine dağıldı. Kapıyı açtınız veya açmadınız. Sadece bir simülasyondu. Ben de o kapıyı bugün acid için açtım. Kağıdı folyosundan çıkardım ve dilimin üzerine koydum. Etkisini en az bir saat sonra göstereceğini biliyordum. Ama yine de her an tetikteyim. Çünkü bu anlar benim için bir ilk ve etkisinin neler olacağını merak ediyorum. Kağıt ağzımda erirken müzik dinliyor ve boğazı izliyorum. Bu görsel bile çoğu insan için bir bilinmezlikten başka bir şey değil. Bu gözler 30 yıldır istanbul da olup da deniz görmediğini iddia edenleri gördü çünkü ablamız mahallesinden dışarı çıkmamış veya çıkamamış. Eline vermişler kumaşı ipliği dünya senin neyine. O konfeksiyon benim bu konfeksiyon senin ne gençliğini yaşamış ablam ne hayatını ne de dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan ve Akın akın turist gelen istanbul'u. Bu da bizim ayıbımız. Daha doğrusu hayatı istatistiklere ve sayılara sınırlayan kapitalistler ve kapitalistlerin sadık köpeği devletin ayıbı. Konfeksiyonda fabrikada atölyede herhangi bir yerde isverenle bi aranız açılmaya göre. Devletin sözde halkı korumak özde paralı köpekleri polisler hemen ensenizde biter. Haklı da olsan yaşlı da olsan kadın da olsan hiç farketmez ellerini kaldırıp aşağıya çekerler seni. Polislere de kızamıyorum çünkü ipleri devletin elinde. Devletin ipleri de siyasetçilerin elinde. Siyasetçilerin ipleri de kapitalistlerin elinde. Sonuç olarak mülk sahipleri polisleri hem besliyor hem de kendine bir guard olarak tutuyor. Tam bir sahip köpek ilişkisi. Kimi kime şikayet edeceksiniz ki. Neyse konumuza dönelim. istanbulu boğazı izliyorum. Bu bile başlı başına bir önem arz ediyor. istanbulu gormeyen ve görmek için paralarını su gibi harcayan birileri var sonuçta. Boğazı izlerken Zaman geçiyor ve 1 saat sonrası geliyor. Önceleri galiba ben abartıyorum diye düşünerekten şekiller form değiştirmeye başlıyor. Ama içinizde bu bir kendimi kosullandirma durumu olabilir mi diye düşünüyorsunuz. Bi yarım saat totalde bir buçuk saat sonra ise şekiller istesenizde eski bilindik formuna geri donduremiyorsunuz. Ağaçların her biri nefes alıp veriyor. Buna etrafınızdaki binalar arabalar gibi cansız nesneler de dahil. Her şey nefes alıp veriyor. Yesil kırmızı ve sarı hiç olmadıkları kadar parlak. Ağaçların her bir dalı gözünüze bir tavus kusu gibi görünüyor. Sadece parlak renklerden oluşan bir tavus kuşu. Sonra etrafı gezmeye başladım. Ağaçlarin her biri sanki bir şey anlatmak istiyordu ama beni ağaçların renkli ve parlak manzarası cezbetti. Her ne anlatmak istiyorlarsa başka bir acid yolculuğunda belki dinleyebilirdim. Benim için önemli olan içinde bulunduğum görsel ortam olduğunu anladım çünkü. Gözüm bi ara bi mermere takıldı. mermerdeki desenler katman renklere ayrılmıştı ve gözümün önünde form değiştirip tekrar eski formlarına geri dönüyordu. Kucağımda sevdiğim kedinin kulaklarında burnunda her yerinde gözler vardı aynı zamanda gözlerinde kulaklari ve burnu. Sonra ayağa kalktım yürüdüm. Ben hala o gorselle avel avel gezerken 2 kedi kavga ediyordu. Bu ikisine pist dememle beraber kedilerin göz bebekleri kırmızı yeşil ve mavi olmak üzere katman katman ayrılmıştı. Etrafımdaki nesnelerin büyüsünün üzerine kedilerin göz bebekleri de eklenince bir süre hareket etmediğimi ve diğer insanların beni izlediğini farkettim. O 3 5 saniyelik büyülü ortam ben tekrar pist deyince bozulmuştu. Artık bir sakız alma ihtiyacı hissettim. Çünkü çenemi istemsiz olarak sıkıyordum. Meydandaki büfeye gittim. Bufeci de halimi anlamıştı veya ben çok belli ediyordum. Ama Bufeci abi çok daha fazlasını anlamış gibiydi. Önceleri beni anlamaya çalıştığı için yüzünde bir tepkisizlik vardı. Sonra bu yüz aynı şeyleri ben de yaşadım ifadesine döndü. Sakizimi aldım çiğnemeye başladım. Rengarenk Ağaçların arasında volta attım. Kaç kez attığımı ben de bilmiyorum. Ama çoğu zaman üzerimde bir izlenilmislik hissi var. Etrafıma bakıyorum kediler ve ağaçlardan başka hiçbir şey yok ve izlenilmedigimi de iyi biliyorum. O esnada beyinde bir kopukluk var. Çünkü beyin izlenilmedigini çok iyi biliyor ama hisler tam tersini söylüyor. O esnada Playlistimdeki birçok müzik çalmaya devam ediyor ama ben farkına biri bitip diğeri başlayana dek süren sessizlik gelince farkediyorum. Ne dinlediğimin hiçbir önemi yok zaten duymuyorum. Kendi düşüncelerimi görüyor duyuyor ve yaşıyorum. Bi ara karnım acıktı ve bir şeyler yemek için bir markete girdim. O kadar çok şey almışım ki kasiyer poşet lazım mı diye sorunca farkediyorum. Halbuki bir meyve suyu ve bisküvi vardı. Ama kasaya gidene dek farkında olmadığım ama içlerinde canımın istemediği hiçbir şey olmayan bir yükle devam etmişim. Marketten çıktıktan sonra ilk kez üşüdüğümu farkedip eve dönüyorum.
    Uykum geldi. To be continued...
    ···
   tümünü göster