1. 1.
    0
    genç bir annenin yüzünde rönesansın izlerine rastlıyorum. günlerden kutlu bir pazar. kiliselerde üçlü beşli mumlar yanar. bebek arabasını öyle bir yorgunlukla itiyor ki sanki çoktan ruhunu teslim etmiş. "neden?" diye sormak istiyorum. "yorulup bitkin düşeceğini, sıkılacağını bildiğin halde neden böyle bir maceraya atıldın, ey yabancı?" sanırım bu soru, onu daha çok yorar. yorgun birini yormak hiç de mantıklı değil. evliliklerinin meyvesi, çürüyeceği dünyadan bihaber. babacan bir zafer desen hiç değil, onların -anne/babasınınkisi-

    bir diğeri bir minibüste 3 evladıyla seyahat eden ebeveynler. çocuklarını durduramıyorlar. adı üstünde, çocuk. bilinçsiz davranır. öğrenir elbet. bıkkınlıkları alınlarındaki kırışıklıklarından "buradayım!" diyor.

    hayır, ben de sigara içiyorum şu genç yaşımda en az o ebeveynler kadar yorgunum ve yalnız yaşıyorum. günün birinde bu insanlardan birine dönüşmemek için iyice gözlem yapıyorum. aile kurumu ve bu -varlığına inandığımız- kurumun etiklerini ve morallerini kavramak adına.

    her neyse, bu ilk bahsettiğim kadının her adımında pesimizmin silsileler halinde etrafına yayıldığını görür gibi oldum.

    aile kurmak vesaire, bunlar güzel şeyler tabii. ve güzel şeyler ya bize gerçekten yakışmıyor ya da biz çirkiniz, dostlar.
    ···
   tümünü göster