0
Dostum bu tarz durumlarda insan uğruna üzüldüğü kişinin gününü gün etmesini tahmin edip, buna kinlenip hemen sarsılıp kendine gelemiyor. Dediğin durumu ben de yaşadım. Ana babanın " bu kızın/oğlanın nesi var, niye kendini yiyip bitiriyor böyle" diye gizli gizli konuşmalarına, yer yer sorunu kendilerinde arayıp; "kızım/oğlum benimle ilgili bir sorun mu, birşeye mi kızdın?" demelerine ve ürettikleri dış etkenli çeşitli senaryolara, gözyaşlarına ben de şahit oldum. Aşk acısı aşılamayacak bir durum değil. ilk başta dünyan yıkılır, herkesten herşeyden nefret edersin ama ondan edemezsin. Bir yandan deli gibi sövsen de gözün hep telefondadır. Ama aramaz. Beklersin aramaz. Yaradanınla pazarlık edersin, aramaz. Sonra hasbelkader bir yerde denk gelirsin ne kadar mutlu olduğunu görürsün ah edersin ama aramaz. Ümitler tükenince iyileşme başlar. ilk etapta insanlara karşı donuklaşırsın. Bir daha sevemem, olmaz, bütün erkekler alçak/bütün kızlar huur triplerine girersin. Bu durum bir müddet böyle devam eder. Sonra an gelir bir film izlerken güldüğünü, bir yemek yerken tat aldığını fark edersin. Ara sıra aynaya bakmaya başlarsın. O hala aklındadır ama onunla yaşamayı öğrenebilmişsindir artık. Sonra bir an gelir, biri çıkıverir karşına. Utançlarını, kusurlarını ve üzüntünü görür. Seni yargılamaz. Konuşur seninle. Birinin yarım bıraktığının, kullanıp attığının ya da sıkıldığının (artık ne olarak adlandırırsan ) bir insan olduğunu fark eder. insanların deneme tahtası olmadığına inandırır seni. Tüm bu olanlara rağmenlerle gülüverir yüzüne. işte o an sen de önceki yanlışlarından öğrendiklerinle yola devam edersin. Hayat budur. Her zaman her alanda, aşkta, işte, eğitimde, cikste, aile ve akraba ilişkilerinde her şryde bu böyledir. Hayatta her zaman Ahmet Mekin'ler vardır dostum.