+34
sürekli olarak eskiye özlem duyuyoruz. bence bu insanın en kusurlu duygularından biri. bireyler genelde eskiyi değil de, eskiden olduğu kişiyi özlüyorlar. o andaki tepkilerini, sorumluluk duygularını, duydukları neşeyi. orhan pamuk masumiyet müzesi'nin girişinde "hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum" cümlesiyle başlar ve tüm romanı bu cümlenin üzerine inşa eder. hak veriyorum, en mutlu anlarımızı o an elimizden gidene dek farkedemiyoruz.
fakat şöyle bir dilemma oluşuyor: sürekli geçmişi düşünüp yaşadığımız andan zevk alma ihtimalimiz var mı? bence düşük de olsa var. fakat hayatı bu derece çabalamamı gerektirecek kadar sevmiyorum. bir gün hızla değişen çevreye adapte olmamayı seçersem bir yere kapanıp anılarımla yaşamayı değil de, kendime bir dünya inşa etmeyi ve yeniye saygı duymayı yeğleyeceğim. sana da aynısını öneririm. tam tersi ihtimalde sürekli bir şeyleri özleyeceksin ve uzun süre bu karanlık/üzücü fikirlerine maruz kaldığın için kişiliğin de o yöne evrilecek. sabah yediğin tahinli çörekten keyif almak yerine çöreği yerken 3 yıl önce arkadaşının penisini kulağına sürtmesini düşüneceksin ve özleyeceksin.
bir de izafilik var. senin beğendiğin ve özlediğin yazarların aslında geri zekalı olarak adlandırılması, ya da senin ergen huur çocuğu deyip geçtiğin yazarların aslında nefis olması gibi. bunu da yaşadığın anda anlayabiliyorsun. çünkü üzerinden zaman geçtiğinde çoğu anı pamuk şekerle kaplanıyor ve insanları objektif değerlendirme yeteneğinden mahrum kalıyorsun.
hislerinde samimi olduğunu düşünüyorum fakat sana katılmıyorum. o yüzden - ya da + vermedim. nötr hali tanımlayan bir buton olsaydı ona basardım.