-
701.
+2Telefonum susmuyordu. Arayan bi yandan Emre, bi yandan Yahya, öte yandan da annemdi. Hiç birine bakmadım. Gecenin soğuğunda titreyerek denizi seyrettim sadece. Daha bir hafta önce birlikte oturduğumuz yere gittim. Yıllarca yaşanan, yaşatılan, mutlu olunan şeyler geldi aklıma. Yine aynı yerdeydim, ama yalnızdım bu sefer. Belkide hep yalnız kalacaktım bundan sonra. Bu gerçeği kabullenmem mümkün değildi. Birkaç saat oturduktan sonra eve döndüm. Annem merak içinde beni bekliyodu evde, geldim. Olup biteni hıçkırıklar ve sinir krizleri içinde anneme anlattım, duyduklarına inanamadı. Ben de inanamamıştım be annem, ama öyleymiş işte. Yanarken çektiğim fotoğraflarla birlikte uzun uzadıya bi mesaj attım idil’e. Belkide hayatımda yazdığım en uzun en acı mesajdı o. Yazdım, bekledim. Saatini dahi hiç unutmam, 04.48’de uyanıp gördü mesajı. Tam 44 dakika boyunca WhatsApp’taki “yazıyor…” ibaresi kaybolmadı. O da uzun şeyler yazmıştı. Okumaya tenezzül dahi etmeden aradım, açtı. Alo dememişti, hiç bişey dememişti. Biliyordu çünkü, tanıyordu beni. Hissettiklerimi, düşüncelerimi, yapabileceklerimi biliyordu. Konuşmaya dermanım da yoktu artık. Sadece “Neden” kelimesi dökülüverdi dudaklarımdan. “Neden yaptın bunu idil”Tümünü Göster
Başta soğuk bi ses tonu vardı, ne söyleyeceğini bilememişti. Bununla birlikte tüm eşyalarını balkonunun önünde yakmış olmam, uyandığında geriye sadece köz ve küllerin kaldığını görmesi onu fazlasıyla korkutmuştuda, tanıyorum onu. “Bilmiyorum, ne yapacağımı bilemiyorum” dedi. Bu cevap sinirlendirmişti beni, haklıydımda. Açtım ağzımı yumdum gözümü. Çok uzun süre konuştum, anlattım, söyledim içimde olan herşeyi. Çocuğun kim olduğunu da öğrenmiştim keza. Daha ben okuldayken çekinerek yanıma gelip konuşmaya çalışan, zaman zaman “Abi” diye hitap eden Oğuzcan ismindeki yavşaktan başkası değildi. Hatta idil’le geçen sene ben mezun olmadan önce onun hakkında konuşmuştukta. idil’in çevresindeki tüm kızlarla konuşup tanışmaya yazılmaya çalışan bi çocuktu bu Oğuzcan. En sonunda idil’in en yakın arkadaşı olan Sinem’e yazıldığını gördüğümüzde “Ya aşkım ne yavşak çocuk şu, bizim kızların hepsiyle konuşmaya çalıştı. Tersledikçe diğerini deniyo, durmuyoda hiç. Ne gıcık bi tipse artık” diye sözünü geçirmiştik bu it oğlu itin. Bu sene benim okuldaki yokluğumu fırsat bilerek yazılma sırasını idil’e getirmişti. Görünen o ki başarılı da olmuştu. Geçen sene yavşak diye bahsettiğin çocukla bu sene konuşmak, hem de yıllar süren bi ilişkin varken. Gerçekten olacak iş değil, hem de hiç olacak iş değildi bu.
Ağlamaya başlamıştı telefona. Sesi kesilmeye, hıçkırmaya, nefes almaya başlamıştı hızlı hızlı. Bilirdi, çok iyi bilirdi idil onun ağlamasına dayanamayacağımı. Dayanamadımda zaten. Ondan akacak tek göz yaşı sonum olurdu, ölüm olurdu benim için. Bunca yıl onu ağlatmamak için uğraşıp her şeyimi feda ederken şimdi ağlayışını dinliyordum çaresizce. Ve içimdeki duygu soğukluktu beyler biliyo musunuz. içim acıyodu, dayanamıyodum. Ama ağlamasını da istiyodum; hem de ilk kez…
başlık yok! burası bom boş!