/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 576.
    +3
    Büşra’yla okulda buluşup biraz takıldıktan sonra Serdivan AVM’ye gitmek gibi bi planımız vardı. Bugün tüm gün dersimiz var olarak görünüyodu, ama şu kafa tatili mevzusuna derse giden yoktu tabii. Çıkışta da babası gelip arabayla alacağı için çok geçe kalmadan okula dönmemiz lazımdı. Baskıcı bi aile yapısına sahip değildi Büşra. Ama gerek var mıydı boş yere babasını şüphelendirmeye ?

    Otobüsü geldi, ilk inende o oldu. Sanki tüm haftasonu bu anı beklemiş, özlemini biriktirip bana geldiğinde rahatlayacakmış gibi. Henüz ne olduğumuz belli değildi. Evet, aramızda bi çekim söz konusuydu elbet. Fakat ortada bunun ötesine giden bi adım yoktu bende. Olmayacağı anldıbına da gelmezdi. Kız fazlasıyla adım atmış, hoşlantısını sözlü olarak ifade etmiş, laf söz olur demeden yanımda durmayı seçmişti. Eee bundan sonrasıda zahmet olmazsa bana düşerdi, yanlış mıyım dostlar.

    iner inmez hızlı adımlarla yanıma geldi. Sarılmak istiyodu, ama bunun ne derece doğru ya da yakın olacağını kestiremiyordu. Sarılmadım, ama hislerini hafifletecek ilk hamleyi yapmıştım. Sıkı sıkı olmayacak şekilde bir elini kavrayıp yanaklarından öptüm. Ama güne giden teyze öpücüğü değildi bu. Hani vardır ya kokoş teyzeler yanakları değdirerek öpücük atarlar, mutlaka görmüş ya da yaşamışsınızdır. işte bizimki öyle değildi. O elini tutmamın şaşkınlığıyla kalakalmışken ben her iki yanağına da minik öpücükler kondurmuştum bile. Yalnız kalakalması hala geçmemiş koca koca olan gözleri daha da büyüyüp bana bakarak kalmışken yüzünü büyük bi gülümseme yanaklarınıda tam öptüğüm yerlerden pembelikler sarmıştı. Utangaçlık, hoşa gitme ya da hislerin dışa vurumu da denebilirdi buna esasında. Güne güzel başlamıştım, umarım güzelde geçerdi.

    “Hoşgeldin” dedim; “Özlemişim seni”

    “Hoşbuldum, ben de seni özlemişim. Geçmek bilmedi şu haftasonu”

    “Bi de bana sor. Ama şimdi buradasın ya o da yeter. Eee kahvaltı yapalım, sonra da AVM’ye geçeriz. Hem nasıl geçti haftasonun onu anlatıcaksın daha bana”

    Üniversitenin içinde Adıbahçe vardır, bilenler bilir. Uçuk fiyatlara sahip olmasına rağmen çokta güzel hizmet verirler. Oraya gidelim dedim, kahvaltımızı orada yapalım. Eee ne de olsa ilk kahvaltımız, bi anlamı olsun. Gittik, kahvaltımızı yaptık, uzuun uzunda konuştuk. Gerek izmir’den gerek Sakarya’dan ve pek çok şeyden bahsettik. Beyler ben varlıklı bi çocukluk geçirdim. Bu söylediklerimi ego olarak anlayıp “Kendini övmeyi bırak artık bin” demeyin lütfen. Ama olanlarıda bahsetmem gerek size. Mesela şu sözlükteki pek çok kişi çocukluğunda salçalı ekmek yemiştir ? Yanlış mıyım ? Ben hiç yemedim? Şu yaşıma geldim hala salçalı ekmek yemedim ben hayatımda. Ya da herkes elbet bir köye ya da köyüne gitmiş, uğramış, geçmiştir. Ben hayatımda hiç köye de gitmedim. Şimdi bunları söylediğim için “Seni giberler olm, sen hayatı görememişsin, köy görmeyen adam mı olur” diyebilirsiniz, haklısınızdır da belki. Ama köy görmedim işte evet, kabul ediyorum. Haza bir istanbul beyefendisi gibi yetiştirildim ben. Piyano dersleri, özel kurslar vesaire vesaire (biat edin binler ahahaha). Bunları Büşra’ya da anlattım, o da çok şaşırdı.

    “Sen bi gün bizim oralara gel de ben sana kendi ellerimle salçalı ekmek yedireyim. Bu zamana kadar neden gelmedim diye pişman olursun. Hem ekmeğide salçayıda biz yapıyoruz, benim yaptığım şeyleride severek yersin herhalde”

    Gülümsedi, ama söylediklerinden de hala emin değildi. Ne tepki verecrğimi kestiremiyordu.

    “Gelirim tabii, sen varsan her yere gelirim ben. Yap bakalım bana salçalı ekmeğini, doya doya yiyeyim ellerinden. Senin yaptığın her şeye varım”
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster