/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 101.
    0
    Lokantaya vardık. Burası Pelinsu ile gittiğim ev yemeği yapan restoran. Mert Pelinsu’yu görünce direk saklandı. Biz devam edebiliriz ama. Benden şüphelenmezler.

    b-“Se n bura da bek le.”

    Mert-“Kendini bayağı geliştirmişsin ha kanka.”

    b-“Se nin ile şit kette bul uş uruz.”

    Mert-“Tamam. Şitkette buluşuruz hahaha.” Dedi ve yine de dinlemek için o da beklemeye başladı. Biz de Pelinsu’ya yaklaşmaya başladık. Pelinsu bizi görünce tabi otomatik kucağına aldı.

    Pelinsu-“Ayy. Çok şirin değil mi şu kedi?”

    Nejla-“Bana yaklaştırma da ne yaparsan yap. Çöplere falan giriyordur o.” Aslında ona doğru gidesim geldi ama Pelinsu bana sarılıp göğsünün arasına sıkıştırınca bütün kötü düşünceler uçtuuuu gittiii…

    Nejla-“Sen sorumdan kaçma. Ne zamandır Bir Bine’nin seni kesmesine izin veriyorsun. Sen de mi ondan hoşlanıyorsun yoksa?” Oha o kadar kolay mı anladılar lan kızı kestiğimi? Demek ki gizli yaptığımı sanarken dana gibi bakıyorum kıza. Utandım lan.

    Pelinsu-“Pardon da benim o köylü kılıklı çocukla ne işim olur? Geçen de doğum günü partisi yapmış Allah’ım hasta ziyaretine gittiğimizde bile evini toparlayamamış. Temizlikçi tutacak parası da yoktur onun.” Çok koydu lan. Gerçekten benden bu kadar mı tiksiniyormuş?

    Nejla-“Parası olan adama mı bakıyorsun sen anca?”

    Pelinsu-“Yoo. Mesela Mert de yakışıklı. Parası yok onun da ama tam benim tipim. O salak da ikimizin arasını yapmaya çalışıyor ya. Ona o kadar pas attım hiç yüz vermedi.”

    Nejla-“O zaman Bir Bine’ye söyle onunla olamayacağını. Boşuna ümitlendirme çocuğu.” Olmayacağına üzülsem de Nejla haklı. Söylemesi lazım bana. Bugün adam akıllı söylerse aramız da bozulmaz boşu boşuna. Ama içime oturdu ya. Yeminle sigaraya başlayacağım bu gidişle.

    Pelinsu-“Saçmalama. Altın kazı mı kaçırayım elimden? Tüm işimi o yapıyor neredeyse. Eğer onu sevmediğimi söylersem bana bir daha yardım etmez.” Beni kullandığı amaca bak. içimden bir sinir dalgası yükseliyordu. Ama bana ait değil bu. Kedi’ye ait.

    b-“Kedi. Sakın dokunma ona.”

    “Neden. Senin de içten içe üzüldüğünü ve sinirlendiğini hissedebiliyorum.”

    b-“Ben öyle biri değilim. Beni sinirlendirene veya beni üzene zarar verecek biri değilim.”

    “Peki.” Dedi ve kucağından inmeye çalıştı. Ama Pelinsu bırakmaya niyetli değildi. Tam o anda Mert saklandığı yerden çıktı ve Pelinsu’nun başına dikildi.

    Mert-“O kedi bana ait. Geri verir misin?”

    Pelinsu-“Aaa Mert. Hoş geldin. Geç otur.”

    Mert-“Bir daha seninle değil aynı masaya, aynı ofise bile oturmaya niyetim yok. Sadece ona seni sevmiyorum desen bile yeterliydi onun için. Ama sen ne yaptın? Onu parmağında oynatmayı seçtin. Ama asıl hata bende. Bir süredir farkındaydım ama mutlu olduğu için bir şey söyleyemedim. Ama artık yeter. Ha bu arada. Senin gibi dışı güzel içi bataklık olanlar insanlar benim tipim değil. Şimdi ne konuşuyorsanız konuşun.” Dedi ve biz kucağındayken avucunu sıkıyordu. Uzaklaştıktan sonra ağlamaya başladı.

    Mert-“Kanka. Özür dilerim. Sana söylemeliydim.” Tarihin en kötü gününü geçiriyorum galiba. Ruhum sakinleşene kadar kediden çıkmaya niyetim yok.

    b-“Sen in bir suç çun yok.”

    Mert-“Hayır var. Eğer sana erkenden söyleseydim bu kadar şey üst üsteyken altında ezilmene gerek kalmazdı.”

    Mert anlamıyor buraları:

    b-“Kedi. Sen de güvenli bir yere git. Evde buluşuruz.”

    “Tamam. Sen de kendini üzmeyi bırak. Böyle şeylere neden üzülürsünüz anlamıyorum ama yine de kendini üzme.”

    b-“Peki.” Dedim ve bedenime geri döndüm. Galiba bugün hayat bana karşı.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster