/i/Tarih

''Tarih bir meslektir, bir hobi, gevezelik, anekdot ya da asparagas değildir.'' (Pierre Goubert)
  1. 1.
    +1
    Atarsam beni hapse atarlar
    ···
    1. 1.
      0
      Pmden at panpa
      ···
    2. 2.
      0
      Hatırlıyorum.

      On sekiz yaşımdayım.

      Anadolu’dayım.

      Anadolu savaşmakta.

      Yol boyunca gidiyoruz.

      Sıcak. Gölge yok.

      Diyor ki yol arkadaşım

      köylü Mehmed:

      “Yakında acılarımız dinecek,

      Bolşevikler yardım ediyor bize,

      Lenin ve Stalin.

      Dökeceğiz

      gavuru denize.”

      Hatırlıyorum.

      Moskova’dayım.

      Okumaya gelmişim

      üniversiteye,

      onun adını taşıyan.

      O gelir,

      otururdu bizimle…

      Getirmişti belki de postallarında

      Tsaritsın çarpışmalarının tozunu.

      Bu ceketti belki de üstündeki

      Petrograd’ı kurtardığında.

      …Aklımda

      kapkara bıyıkları,

      sakin, dikkatli bakışı.

      Nasıl da cesur ve genç!

      Öğretmenimiz,

      arkadaşımız,

      geliyor,

      avuçlarının içinde taşıyarak

      Lenin’in ellerinin sıcaklığını.

      Hatırlıyorum.

      Kızıl Meydan. Kar.

      Bin dokuz yüz yirmi dört yılı.

      Bir adam asker kaputlu

      omuzlamış Lenin’in tabutunu.

      Hatırlıyorum bu kayalaşmış suratı.

      Beyazlaşmış gibi şakakları.

      Kardan olabilir mi?

      Hayır. Ayrılıktan.

      Tuttuğu yastan.

      Hatırlıyorum.

      istanbul’dayım.

      Matbaada.

      Gece.

      Basıyoruz anayasayı.

      Dizgicinin parmakları

      türkü söyler gibi.

      Ertesi gün sabah

      Türkiye’nin binlerce insanı

      okuyor bu satırları.

      Ve artık onlar için,

      gün daha aydınlık,

      denizin enginliği daha mavi

      ve bir gün

      onların topraklarında da

      yaşanacak

      böylesi bir bayram.

      Hatırlıyorum.

      Bursa’dayım. Hapishanede.

      (Gelmiyor aklıma,

      hangi seneydi)

      Yoldaşlar göndermişti onun portresini,

      bir Fransız gazetesinden kesilmiş.

      O, ulaştı bana kadar.

      Buldu yolunu.

      Parmaklıkların ve duvarların arasından

      sızdı.

      Beyaz üniforması üstünde,

      yıldızlarıyla göğsünde,

      gülümsüyordu başkomutan.

      Belli ki çekilmişti bu fotoğraf,

      gri kubbesinde

      Reichstag’ın

      belirdikten sonra

      üç Sovyet askeri

      ellerinde

      askerî

      kızıl sancakları ile.

      Ve bir kez daha,

      Volga’da,

      birkaç sene sonra,

      Stahanovcu şoför Tasya’nın kabininde

      gördüm

      portrenin birebir aynısını;

      o, devam ediyordu gülümsemeye.

      Kısa bir süre önce de

      Pekin’deyken,

      biz, kongre delegeleri,

      gördük

      onun son fotoğrafını

      XIX. Kongre’nin kürsüsünde.

      Duruyordu yanımda –

      kolsuz Koreli bir asker,

      Fransız bir dizgici

      ve Hintli bir şair.

      Dedim ki:

      “Babamız genç!”

      “Gördüm onu Moskova’da, – dedi Fransız, –

      delikanlı gibi çıkıyordu merdivenleri!”

      Ardından mahcup bir şekilde dedi ki

      genç Koreli asker:

      “O,

      insanlığın hayali.

      Hayal dediğin

      yaşlanır mı hiç?”

      Hintliyse dedi ki:

      “O, komünizm gibi

      ülkesinin çoktandır yol aldığı;

      ve komünizm

      sonsuz hayattır,

      sonsuz gençliktir,

      sonsuz bahardır.”
      Tümünü Göster
      ···
   tümünü göster